No abstract

The present study investigated the relationship between pre-procedural radial intima-media thickness (rIMT) and radial artery thrombosis (RAO) in patients undergoing angiography using a transradial approach (TRA). Patients (n = 90) who underwent cerebral or peripheral arterial angiography using TRA were included in the study. Ultrasonographic evaluation was performed before and 12 h after the procedure. Preoperative rIMT measurement was performed at the distal radial artery. Presence of radial artery occlusion was evaluated by ultrasonography after radial catheterization and revealed occlusive thrombus in the radial artery in 13 patients. rIMT was found to be statistically significantly higher in patients with thrombus ( P < .05). When it was evaluated whether there was a correlation between age and rIMT, a positive significant correlation was found ( P < .01). Our study suggests that increase of rIMT may be a risk factor for RAO in the intervention area. Before the procedure, ultrasound (US) assessment of the radial artery may be useful in determining the risk of occlusion. Thus, RAO-related technical risk factors (procedure time, number of punctures, sheath thickness, etc.) can be managed more carefully in patients having radial angiography.

No abstract

The midline spinal cord hamartoma is a rare non-hamartomatous malformation that is often accompanied by a dermal sinus tract. Lipoma of the filum terminale is one of the subtypes of closed spinal dysraphism and it is characterized by lipomatous tissue that can inclose part or all of the filum terminale. A 5-year-old girl has soft tissue mass and hair growth that was present from birth in the posterior neck. In cervival MR examination, protrusion at the cervicomedullar junction and dermal sinus tract was observed. Also, in the lumber MR examination, lipoma of the filum terminale has shown. Midline spinal cord hamartoma is a extremely rare malformation and the lipoma of the filum terminale associated with this malformation have not been shown before.

Amaç: Bu çalışma ile mamografik incelemelerde fokal asimetrik dansite saptanan ve ek tetkik gerektiren olgularda tomosentezin tanıya katkısını araştırmak amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Hastanemiz Radyoloji Anabilim Dalı Meme Görüntüleme Ünitesine Şubat 2020-Haziran 2022 tarihleri arasında tarama ya da tanısal amaçlı dijital mamografi tetkiki yapılan ve fokal asimetrik meme dansitesi saptanan 56 olguya, ek olarak tomosentez inceleme yapıldı ve bulgular BI-RADS kullanılarak sınıflandırıldı. Hasta yaşı, meme paterni, fokal asimetik dansite bulunan meme ve kadranı kaydedildi. Sonrasında tamamlayıcı ve altın standart tetkik olarak bilateral meme ultrasonografi incelemesi yapılarak bulgular kaydedildi. Bulgular: Dijital mamografi görüntüleme sonucunda fokal asimetrik dansite nedeniyle BI-RADS 0 olarak değerlendirilen 56 kadın olgunun ortalama yaşları 51,5 ± 8,1’dir. %12,5’i (n=7) A tipi, %42,9’u (n=24) B tipi, %41,1’i (n=23) C tipi, %3,6’sı (n=2) D tipi meme paternine sahiptir. Fokal asimetrik dansitelerin % 44,6’sı (n=25) sağ, %55,4’ü (n=31) sol memede saptanmıştır. Dijital tomosentez incelemelerinin değerlendirilmesinde, olguların % 41,1’i (n=23) BI-RADS 1, % 16,1’i (n=9) BI-RADS 2, % 21,4’ü (n=12) BI-RADS 3, 21,4’ü (n=12) BI-RADS 4 olarak sınıflanmıştır. Ultrasonografik incelemede hastaların %42,9’u (n=24) asimetrik fibroglandüler doku, %17,9’u (n=10) olası benign lezyon, % 19,6’sı (n=11) ise malign lezyon olarak değerlendirilmiştir. Histopatolojik inceleme önerilen 12 hastanın ikisi stromal fibrozis, diğer 10’u ise biri lobüler olmak üzere invaziv meme karsinomu olarak değerlendirilmiştir. Sonuç: Bu çalışma mamografik incelemeler ile morfolojisi değerlendirilemeyen ve ek tetkik gerektiren fokal asimetrik dansitelerde tomosentezin tanısal önemini vurgulamaktadır. Tomosentez, son dekatta kullanımı giderek artan ve parankime süperpoze lezyonlarda yaşanabilecek tanı güçlüklerini çözebilecek görece yeni bir tekniktir.