The COVID-19 pandemic has spread rapidly and affected the whole world. During the process of combating the pandemic, it has become apparent that some physical infrastructures such as intensive care units have been insufficient to meet the current demand. The aim of this study is to select the optimal location for a pandemic hospital and determine the critical factors affecting the selection. The Analytical Hierarchy Process approach is implemented in the study with 27 criteria used to evaluate the alternatives. The data of the study are collected from 23 experts. The result of the analysis proposes the optimal location to establish a pandemic hospital. In addition, the three most important criteria that affect the location selection of the pandemic hospital are Risk, Accessibility, and Opportunities and threats, respectively. Moreover, the results of the sensitivity analysis show that the outputs of the proposed model are robust. A location selection problem for a pandemic hospital was addressed and the factors affecting the location selection are discussed in this study. The proposed model is expected to be a guide for health policymakers, healthcare managers, and public and private investment decision-makers as a decision support system.
Bu araştırma hastaların hasta hakları konusunda farkındalık düzeylerini belirlemek ve hasta hakları farkındalık düzeyleri ile demografik özellikleri arasındaki ilişkileri incelemek amacı ile yapılmıştır. Alan araştırması Nisan-Mayıs 2017 tarihleri arasında Sakarya ilinde sağlık kurum ve kuruluşlarına başvuran hastalar arasında basit tesadüfi örnekleme yöntemiyle seçilen 250 hasta ve hasta yakını üzerinde yapılmıştır. Çalışmada elde edilen bulguların değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotlar, t testi, anova ve korelasyon analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda hastaların hasta haklarının farkındalık düzeyinin yüksek olduğu görülmüştür. Hastaların sağlık hizmeti ve hasta güvenliği ilgili hasta hakları farkındalık düzeyleri ile aydınlatma ve personelle ilgili hasta hakları farkındalık düzeyleri arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Ancak cinsiyet, yaş, öğrenim durumu ve aylık gelir ile hasta hakları farkındalık düzeyleri arasında anlamlı ilişki bulunamamıştır.
Amaç: Uluslararası Hastalık Sınıflaması olarak Türkçe'ye çevrilen ICD epidemiyolojik çalışmalar ve sağlık hizmetlerinin yönetimi için önemlidir. Çalışmamızda ICD-10 Tanı Kodlama Sisteminin aile hekimlerinin bakışı ile değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Çalışma Şubat-Mayıs 2016 tarihleri arasında Sakarya ilinde çalışan aile hekimleri üzerinde gerçekleştirilen tanımlayıcı tipte bir araştırmadır. Araştırma evrenini Sakarya ilindeki tüm aile hekimleri (n=292) oluşturdu. Bulgular: Çalışma grubunun 55'i (%18,8) tanılarını ICD-10 sistemine tam ve düzgün olarak kaydettiğini belirtmiştir. Katılımcılardan 56'sı (%19,2) ICD-10 sistemi ile ilgili eğitim aldığını ifade ederken 190'ı (%65,1) eğitim almanın gerekli olduğunu bildirmiştir. ICD-10 kodlama sisteminin çalıştığı bölüme ait her tanı kodunu içerdiğini belirten 39 (%13,4) kişi idi. Katılımcılardan 243'ü (%83,2) ICD-10 tanı kodunu bulamadığında benzer veya yakın bir kodu girdiğini bildirmiştir. Sonuç: Sonuç olarak çalışmadaki aile hekimlerinin az bir kısmı ICD-10 konusunda eğitim alırken çoğunun herhangi bir eğitim almadıkları, dolayısıyla sistemi kullanmada çeşitli zorluklar yaşadıklarını belirtmişlerdir. ICD-10 sisteminin verimli ve etkili kullanılabilmesi için eğitim alan hekimlerin sayısının arttırılması önerilmektedir.
ÖzAmaç: Bu çalışmada bir eğitim araştırma hastanesinde çalışan hekimlerin sağlık uygulamalarındaki defansif yaklaşımlara bakış açılarının ve buna ilişkin pratiğe yansıyan unsurların değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve yöntem: Çalışma, Sakarya Üniversitesi Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi'nde farklı kliniklerde görev yapan hekimler ile yüz yüze görüşülerek yapılan tanımlayıcı bir araştırmadır. Çalışmaya katılmayı kabul eden 68 hekim çalışma grubunu oluşturdu. Defansif Tıp (DT) uygulamalarını içeren bir anket form aracılığıyla hekimlerin defansif yaklaşımlar ile ilgili tutumları değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmamızda hekimlerin %81.54'ünün çok ayrıntılı kayıt tuttuğu, %69.64'ünün tıbbi hata yapmaktan çekindiği, % 79.41'inin gerekli olmayan testleri de isteme eğiliminde oldukları, %78.13'ünün yüksek riskli müdahaleleri reddetme eğilimine girdikleri, %80.88'inin her hastayı potansiyel davacı görme tedirginliği yaşadıkları, %95.45'inin ülkemiz medyasının hekimlere karşı olumlu tutumda olmadığını düşündükleri, %74.63'ünün yeni TCK'nın hekimlikle alakalı maddelerinden tedirginlik duyduğu belirlenmiştir. Sonuç ve öneriler: Sonuç olarak çalışmaya katılan hekimlerin büyük bir kısmının her hastayı potansiyel davacı görme tedirginliği yaşadıkları, gerekli olmayan testleri de isteme eğiliminde oldukları, yüksek riskli müdahaleleri reddetme eğilimine girdikleri belirlenirken neredeyse tamamının ülkemiz medyasının hekimlere karşı olumlu tutumda olmadığını düşündükleri saptanmıştır. Konuyla ilgili yasal düzenlemelerin hassasiyetle gözden geçirilmesi, komplikasyon/malpraktis durumunun net olarak ayırımının yapılarak uygulama yapılması ayrıca hekimlerin etik değerler noktasında geliştirilmesinin DT uygulamalarına etkili olacağı kanısına varıldı. AbstractObjective: The aim of this study was to evaluate the attitudes of physicians working in an Training and research hospital to defensive approaches in health practices and the factors that are reflected in the practice. Materials and methods: In the study, the descriptive study conducted in Sakarya University Training and Research Hospital by face to face interview with physicians working in different clinics. The study group consisted of 68 physicians who accepted to participate in the study. The attitudes of the physicians towards defensive approaches were evaluated through a questionnaire form including Defensive Medicine (DM) practices. Results: In our study, 81.54% of physicians kept very detailed records, 69.64% were reluctant to make a medical error, 79.41% were inclined to request non-essential tests, 78.13% had a tendency to reject high-risk interventions, 80.88% it was determined that 95.45% of the patients had a positive attitude towards the physicians and 74.63% of the patients were worried about the new TCK. Conclusions: As a result, it was determined that most of the physicians who participated in the study had the anxiety of seeing the potential plaintiffs of each patient, they tend to want the tests which are not required, and they tend to refuse high-risk in...
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.