ıbbi müdahaleler beraberinde birtakım sorunları da gündeme taşımaktadır. Geçmişten günümüze Hipokrat döneminden kalan temel ilkeler ve içerikleri günümüz tıbbi müdahaleleri nedeni ile değişmektedir. Hekim-hasta iletişiminde paternalist yaklaşım, yerini hasta/kişi merkezli tıbba bırakmaktadır.Tıbbi müdahaleyi hukuka uygun hâle getiren temel özellik, müdahalenin hastanın bilgilendirilmiş rızası üzerine yapılmış olmasıdır. Bilgilendirilmiş rıza, hastanın geleceğini belirleme hakkının temele alınması ile olanaklı olmaktadır.
Bazı tarihçiler büyük resme bakarken mikro olayları gözden kaçırmakta ve tespit edilebilecek birçok bilgiden mahrum kalırken, "İnsana ne oldu?" sorusunu göz ardı etmektedir. Harp tarihi çalışmalarında da muharebeler anlatılırken harekât üzerinde durulmakta ve harekâtı etkileyen unsurlara çok az değinilmektedir. Harekâtı etkileyen en önemli unsurlardan birisi de hiç kuşkusuz verilen sağlık hizmetleridir. Muharebede verilen sağlık hizmetleri mikro bir bakış açısıyla günümüze de ışık tutan sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Sağlık personelinin özveriyle yaptığı hizmetler görülürken İkinci Şeria Muharebesi'nde kullanılan silah, bu silahlardan kaynaklanan yaralanmaların insan vücudunun hangi bölgelerinde meydana geldiğine dair istatistiki bilgiler de kayıtlarda yer almaktadır. Farklı eser ve arşiv kayıtlarıyla yapılan zayiat karşılaştırmaları günümüze ışık tutan bilgiler sunarken bizlere de şehitlerimizle ilgili görevler yüklemektedir. Elde edilen veriler doğrultusunda "şehit" kavramı değerlendirilirken az da olsa insana dokunulmaya çalışılmıştır. İkinci Şeria Muharebesi, bu muharebede verilen sağlık hizmetleri ve şehit kavramı, MSB Arşiv ve Askerî Tarih Dairesi Başkanlığı Arşivinden elde edilen 21 Haziran 1918 tarihli sıhhi raporun bize vermiş olduğu verilerin merkezî konularıdır.
Osmanlı ordusunun ıslahı kapsamında Almanya ile işbirliği Birinci Dünya Harbi öncesinde başlamıştı. Osmanlı Devleti'nin bu konudaki talepleri 1913 yılında Almanya tarafından uygun görülmüş, gelen askerî heyetin başkanlığına General Liman von Sanders tayin edilmişti. Birinci Dünya Savaşı boyunca Osmanlı Devleti'nde görev yapan Alman subaylar, Türk ordusunda önemli görevler almıştı. Çanakkale Muharebeleri başta olmak üzere bu subayların Almanya'ya hizmet ettikleri, emirleri Berlin'den aldıkları, gerçek anlamda Osmanlı Devleti'nin çıkarlarını göz ardı ettikleri yönünde genel bir eleştiri de bulunmaktadır. Ancak Birinci Dünya Savaşı'nda görevini layıkıyla yerine getiren ve yaptıkları işlerle ön plana çıkan Osmanlı Devleti'nin müttefiki yabancı subaylar da bulunmaktaydı. Bunlardan birisi de Osmanlı ordusunda görev yapan ve Kösten (Uzun Ada) Adası'nın kurtarılmasında önemli bir görev üstlenen Alman Topçu Binbaşı Lierau ve emrindeki personeliydi. Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizler ele geçirdikleri Kösten (Uzunada) Adası'na kurdukları üs ile İzmir ve çevresini uçaklarla bombardıman etmekte ve keşif faaliyeti yürütmekteydi. İngilizlerin Midilli Adası öncesi önemli bir üssü olan Kösten Adası sayesinde İzmir ve çevresi abluka altında tutulmaktaydı. Kösten Adası 6 Mayıs 1916'da yapılan baskın sonrası kurtarılmış ve sonrasında İngilizler adayı boşaltmak zorunda kalmıştır. Bu baskında en büyük pay sahibi Alman Topçu Binbaşısı Lierau'dur. Savaşın sonuna kadar Kösten Adası Türklerin elinde kalırken, Binbaşı Lierau'ya yaptığı kahramanlık sonrası Osmanlı Altın Liyakat Madalyası verilmiştir. Bu dönemdeki Beşinci Ordu Komutanı Liman von Sanders hatıralarında bu baskına değinmektedir. Ancak Kösten Adası'nın kurtarılmasını Binbaşı Lierau'nun kendi dilinden okumak gerekir. ATASE Arşivinden tespit edilen belge grubu; baskın harekâtının İngilizler tarafından keşfedilmemesi için film senaryolarını aratmayan anekdotları içermektedir. Bu belge grubu transkripsiyon edilerek günümüz Türkçesine çevrilmiş, yapılan içerik analizi ile Kösten Adası baskını aydınlatılmaya ve Alman subaylarının görevlerini yerine getirmedeki gayreti aktarılmaya çalışılmıştır.
Organ transplantation is an issue that concerns two people (donor and recipient) at the same time in terms of the right to life, which is the most basic human right. The direct utility arising from organ transplantation involves the patient to whom the organ is transplanted, and the indirect utility relates to the donor. Today, the decision to obtain an organ from a living donor is based on the idea of doing something good by those who sacrifice themselves for their relatives. The person who donates an organ treats their body as an instrument and uses their willpower on it. If the statement “I will care about the health of others” is accepted as a universal principle, it will be very important to establish a balance between the duty of caring for the health of others and protecting one’s own health. If we want to introduce a new approach to be adopted in the assessment of living donors in society, we must look at the real situation in terms of utility, altruism, and volunteering. This Chapter thus evaluates organ transplantation from living donors in terms of utility, altruism, and volunteering.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.