Bu çalışmada ülkemizde yetiştiriciliği yapılan 6 elma çeşidinde rastgele çoğaltılmış polymorfik DNA (randomly amplified polymorphic DNA, RAPD) tekniği kullanılarak akrabalık ilişkileri belirlenmiştir. Yapılan moleküler analiz sonucunda 10 adet RAPD primeri, 47 adet polimorfik bant üretmiştir. En fazla sayıda polimorfik bant (9 adet), S 101 ve S 443 primerlerinden elde edilirken, en az sayıda polimorfik bant (2 adet) S 35, S 128 ve S 165 primerlerinden elde edilmiştir. Primer başına düşen ortalama polimorfik bant sayısı 4,7 adet olmuştur. Tüm çeşitler arasında, en yüksek benzerlik indeksi Mutsu ve Gelendost arasında (0,878) görülürken, en düşük oran Starkrimson ile Gelendost çeşidi arasında (0,573) tespit edilmiştir. Dendrogram, bütün çeşitlerin tek ana grupta toplandığını, Starkrimson çeşidinin diğer çeşitlere göre çok farklı bir dallanma gösterdiğini ve toplamda 3 alt grubun bulunduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca UPOV kriterlerine göre meyve ağırlığı, meyve eni, meyve boyu, meyve şekil indeksi, meyve eti sertliği, meyve kabuk rengi, meyve suyu pH'ı, SÇKM (suda çözünebilir kuru madde), meyve sapı uzunluğu, meyve sapı kalınlığı, sap çukuru eni, sap çukuru derinliği, çiçek çukuru eni, çiçek çukuru derinliği, çekirdek evi boyu, çekirdek evi eni, çekirdek boyu, çekirdek eni ve çekirdek kalınlığı gibi pomolojik analizler de yapılmış olup bu analizlerin sonucunda çeşitler arasındaki farklılıklar istatistiksel olarak önemli bulunmuştur.
Giberellik asit (GA3) tüm bitkilerde olduğu gibi asmalar da endojen olarak sentezlenen, fizyolojik ve biyokimyasal birçok olayı etkileyen hayati bir hormon olmakla birlikte, bağcılıkta büyüme ve gelişimin düzenlenmesi amacıyla eksojen olarak en yaygın kullanılan bitki gelişim düzenleyicisidir. Islah çalışmalarında başlangıç materyali olarak kullanılan tohumun çimlenmesi ve fide haline dönüştürülmesi ıslah başarısının en önemli kriterleri arasında yer almakta olup, bu aşamada çeşitli nedenlerden dolayı kayıplar yaşanmaktadır. Bu çalışmada farklı konsantrasyonlardaki GA3 uygulamalarının melezleme ıslahı sonucunda elde edilen iki farklı Amerikan asma kombinasyonuna ait melez tohumların çimlenme özellikleri üzerine etkileri incelenmiştir. Türler arası melezlerin elde edilmesi amacıyla, ebeveyn olarak üç farklı asma türü (“Ramsey”, “Kober 5 BB” ve “Rupestris du Lot”) kullanılmış ve farklı konsantrasyonlardaki GA3 uygulamaları 2 farklı melez asma popülasyonu (“Ramsey × Rupestris du Lot” ve “Kober 5 BB × Rupestris du Lot”) üzerinde test edilerek, tohum çimlenmesi üzerine en etkili GA3 konsantrasyonunun belirlenmesine yönelik incelemeler gerçekleştirilmiştir. Araştırma bulgularına göre, “Ramsey × Rupestris du Lot” melezlerinde tohum çimlenme oranı 71,18 ile 77,64 arasında değişirken; “Kober 5 BB × Rupestris du Lot” melezlerinde 75,48 ile 77,40 aralığında değişim göstermiştir. Çimlenme oranı bakımından “Ramsey × Rupestris du Lot” melezleri için optimal uygulama konsantrasyonunun, 500-2000 ppm GA3 olduğu kaydedilirken; “Kober 5 BB × Rupestris du Lot” melezleri için en etkili dozun 500-1000 ppm GA3 olduğu belirlenmiştir. Bu çalışmanın, melezlemeyle elde edilen asma tohumlarının çimlenme oranlarını arttırmak amacıyla yürütülecek diğer araştırmaları kolaylaştıracağı ve ayrıca asma germplazmının daha etkin kullanılması amacıyla düşük tohum çimlenme oranı sorununun ele alınması bakımından da önemli bir referans sağlayacağı düşünülmektedir.
Demand for cut flowers is increasing day-by-day. There is the practice of using floral preservatives by the cut flower industry throughout the world. Currently, the use of synthetic preservatives is inevitable in the industry, but it becoming unsafe for individuals to handle them, especially with metal-based preservatives due to reported metal toxicity and environmental degradation on long-time accumulation. Therefore, natural preservatives with antimicrobial property need as floral preservatives. This research was conducted to determine the effects of grape marc extract (GME) on the vase life of cut carnation. D. caryophyllus cv. 'Baltico' was used as plant material. Plants were brought to the laboratory conditions and were placed in vases containing two different concentrations of GME (100 µL L-1, 200 µL L-1). The vase life, relative fresh weight (RFW), daily solution uptake (DSU), lipid peroxidation, proline content, and antioxidant enzyme activities were measured. As a result of the research, GME was found to be effective in the vase life and 200 µL L-1 concentration of the GME extended the vase life by 6.50 d compared to the control (distilled water). Also, it was determined that the GME was effective on the stress mechanisms of postharvest of the cut flowers. It improved the vase life by enhancing DSU, antioxidant enzyme activities, and maintaining RFW. Moreover, GME decreased MDA and proline accumulation. There is a need for new research to be carried out on GME and its effects on postharvest physiology. This research has particular importance as a waste material has been used.
Plants have an extremely important place in the life of living creatures and in the ecological cycle. First of all, they undertake a complex phenomenon such as photosynthesis and perform critical tasks such as being raw material for different industrial branches especially for human and animal nutrition, preventing erosion, contributing to the soil in terms of organic matter, and assuring temperature control. It is also known that the environmental conditions of plants, which have such a significant place in our lives are changing day by day and the plants are faced with a vast number of adverse factors. Plants are affected by these factors of biotic or abiotic origin, which are not suitable for them, and as a consequence, they get stressed. Drought is the leading one of these stress factors. It is clearly acknowledged that endogenous hormones play a major role in the expression of plants as sensitive or tolerant as a result of responses to different types of stresses. It is known that some other substances such as jasmonates, brassinosteroids, salicylic acid and nitric oxide have been included in the endogenous hormones, which were examined under five basic groups until recently, namely auxin, gibberellin, cytokinin, abscisic acid and ethylene. One of these hormones derived from carotenoids is strigolactones (SL). Recent studies demonstrate that this substance produced in plant roots is also at the forefront in terms of stress tolerance. In this study, the effect of SL applications on drought resistance was investigated in Kober 5 BB and 110 R American grapevine rootstocks with different drought tolerance. Rootstocks were treated with 5 and 10 µM SL and exposed to drought stress. In order to measure the effects of SLs on stress, some physical (shoot length, shoot weight, average number of leaves per shoot) and biochemical (mineral substance and endogenous hormones) analysis were carried out. In the study, it was determined that SLs are a sort of hormone that has positive effects in terms of plant growth and development, promotes plant mineral nutrition, and that there is a positive relationship between the synthesis of the endogenous hormones IAA and GA3. According to the results obtained, it is comprehended that SLs can be used as growth regulators to alleviate drought stress.
Öz: Salisilik asit (SA), bitkilerde biyotik ve abiyotik stres kaynaklı birçok fizyolojik tepkiye aracılık eden önemli bir sinyal molekülüdür. Bu çalışmada, faklı konsantrasyonlarda kurşun [Pb(NO 3 ) 2 ] stresine maruz bırakılan 5 BB, 41 B ve 1103 P Amerikan asma anaçlarında değişen dozlardaki SA uygulamalarının morfolojik, fizyolojik ve biyokimyasal özellikler üzerine etkileri incelenmiştir. Dikimden 6 hafta sonra 0, 1.0, 2.5 ve 5.0 mM dozlardaki SA, bitkilerin tüm yeşil aksamına pülverizasyon yöntemiyle; 0, 10, 25 ve 50 ppm konsantrasyonlardaki Pb(NO 3 ) 2 , bitki kök bölgesine enjeksiyon yöntemiyle uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlar, farklı konsantrasyonlarda Pb(NO 3 ) 2 ve SA uygulamalarına yanıt olarak her üç anaçta da incelenen özellikler bakımından farklılıklar olduğunu göstermektedir. Köklenme oranı bakımından en etkili uygulamanın 5.0 mM SA konsantrasyonu olduğu belirlenirken, fiziksel zararlanma derecesi ve membran zararlanma derecesinin azaltılmasında tüm SA konsantrasyonlarının etkili olduğu tespit edilmiştir. Klorofil miktarının, 5 BB ve 1103 P anaçlarında artan SA konsantrasyonlarına paralel olarak artış gösterdiği; fenolik madde içeriğinin 5 BB ve 41 B anaçlarında 2.5 mM SA konsantrasyonunda en yüksek değere ulaştığı, prolin miktarının 5 BB anacında, 1.0 mM; 41 B anacında, 2.5 ve 5.0 mM; 1103 P anacında ise 1.0, 2.5 ve 5.0 mM SA konsantrasyonlarında azalma A Yapılan bu çalışma etik kurul izni gerektirmemektedir. Makale araştırma ve yayın etiğine uygun olarak hazırlanmıştır.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.