In the most general terms, Postcolonial Theory emphasizes that colonial relations between colonial and colonized societies do not end with the formal end of colonialism and continue in economic, political, cultural, intellectual and discursive dimensions. It includes exploring the means of this domination and problematizing Western-centrism. In this context, it offers a useful analytical framework to overcome the West-centric nature of the International Relations discipline. In this study, from a postcolonial perspective, the West-centrism of the International Relations discipline is problematized and the tools of domination of this hierarchy are investigated. Thus, it is aimed to identify the limitations that need to be overcome for the internationalization of the discipline. As a result, the Western-centred approaches of mainstream theories, the subjectivity of the Other in the discipline, historiography, and the hierarchy in the discipline's academy have been identified as problematic areas. By revealing these problems, the postcolonial approach helps to represent the Other in the discipline, to make room for the history, subjectivity, and other factors of the Other, in short, to put an end to the Other's subordination.
ÖzÖncelikli hedefi olarak uluslararası barış ve güvenliği korumak üzere kurulan Birleşmiş Milletler (BM), kuvvet kullanma sorumluluğunu taşıması nedeni ile küresel siyasette önemli bir rol oynamaktadır. Daha özelde ise bu önemli sorumluluğu yerine getirmede belirleyici organ olan Güvenlik Konseyi öne çıkmaktadır. Bu önemli yetki Güvenlik Konseyi'nin üyelik kompozisyonunu ve dolayısıyla karar alma mekanizmasını merkezi bir konuma taşımaktadır. Ancak uluslararası alanda meydana gelen değişikliklerin etkisi ve Güvenlik Konseyi'nin sorumluluğunu kullanma biçiminden kaynaklanan sorunlar nedeni ile konsey üzerindeki reform baskıları 1990'lı yıllardan itibaren artarak devam etmektedir. Fakat Vestfalyan sistemin kısıtlarının ve devletlerin güç ilişkilerinin etkisi ile reform çalışmaları başarılı olmamaktadır. Bu nedenle kesin ve köklü reformlar üzerinde yoğunlaşmak yerine, sistemsel realitenin farkında olunarak aşamalı değişikliklerle, hukuki düzenlemelere zemin oluşturacak teamüllerin oluşturulmaya çalışılması yararlı olacaktır. AbstractEstablished to protect international peace and security as a primary objective, the United Nations (UN) plays an important role in global politics because it has the responsibility to use force. More in particular, the Security Council, the decisive body in fulfilling this important responsibility, stands out. This important authority puts the Security Council's membership composition and therefore the decision-making mechanism in a central position. However, due to the impact of international changes and problems stemming from the way the Security Council is exercising its responsibility, reform pressures on the council have continued to increase since the 1990s. However, reform efforts are not successful due to the constraints of the Westphalian system and the power relations of the states. Therefore, instead of concentrating on definite and deep-rooted reforms, it will be useful to be aware of the systemic reality and try to establish conventions that will provide the basis for legal arrangements through gradual changes.
With the global expansion of neoliberalism since the 1970s. Many developing countries has adopted export-led growth model like Turkey. Changes in production processes and reduction of the state's pro-labor audit with neoliberal policies have had a direct impact on labor markets by transforming the forms and areas of employment into a more flexible an informal character. However, women's labor has been adversely affected by patriarchy which includes gender ideology and practices. While in most places-adopted this growth model-women labor has taken place the main locomotive of production, a similar increase has not experienced in Turkey that adopted same growth model in recent time and had similar patriarchal condition with these countries. Therefore, in the study, it is aimed to understand the effect of neoliberal policies on women's employment in Turkey. At this point, data from the TURKSTAT household surveys and field studies were used for employment data. In conclusion, it is seen that the rate of women's employment has not increased while employment quality has deteriorated in a manner consistent with global trends due to Turkey's specific economic conditions, the impact of private and public patriarchy.
Access to employment is one of the serious women's problems in Türkiye. Although the prevention of women's access to employment can be associated with many socioeconomic reasons, the basis of this problem is the patriarchal structure. Private patriarchy -with the effect of the conservative family structure-limits mobility and socialization, and, hinders women's access to public space. Due to the role definitions of private patriarchal, girls cannot benefit from education, and their employment opportunities are reduced. On the other hand, the public patriarchy maintains inequality through legal regulations and policies in the public sphere. For these reasons, women's participation in the labor force remains limited, cannot be employed, and they become unemployed because their limited labor supplies are not met in the market. The emancipation of women from this structure base on public policies, education, and the strengthening of organizations that struggle to eradicate gender asymmetries.
Modern dünya-sisteminin gelişimi ve devamı ile doğrudan ilişkili gördüğü sosyal bilimi eleştiren Immanuel Wallerstein, eleştirilerini sosyal bilimin epistemolojik yapısı üzerine yoğunlaştırmaktadır. Wallerstein sosyal biliminin, idiografik-nomotetik ikiliğinden oluşan epistemolojik kamplaşmasına ve disiplinlere bölünmesine, Avrupa merkezciliğine, araçsal rasyonaliteye ve sorunlu ZamanUzay yaklaşımına dayanan modern bilgi yapılarına karşı çıkmaktadır. Yeni bilgi yapılarının inşasını sosyal bilimcilerin sorumluluğu olarak gören Wallerstein, dünya-sistemleri analizi ile alternatif bir yaklaşım geliştirmeye ya da verili hali ile sosyal bilimin sınırlarını aşmaya çalışmıştır. Yeni sosyal bilime dair ip uçları vermesi açısından, dünya-sistemleri analizinin epistemolojik özdüşünümü yapıldığında, Wallerstein’in bu amacının bir kısmını yerine getirdiği görülmektedir. Bu anlamda Wallerstein’in nomotetik olana asimetrik bir eğilimi olmasına rağmen iki epistemolojiyi ayırmadan kullandığını ve toplumsal gerçekliği disiplinlerin sınırları ile parçalamadan bütünlük içerisinde ele aldığını söylemek mümkündür. Kendi stratejisi ile tutarlı bir biçimde Avrupa merkezciliği zorlamış, benimsediği tözel rasyonaliteyle Aydınlanmanın rasyonalitesinden uzaklaşmaya çalışmış ve alternatif ZamanUzay katmanları oluşturmuştur. Böylece idealize ettiği yeni bilgi yapıları ve sosyal bilim için bir yol açmaya çalışmıştır. Bu bağlamda sosyal bilimler sosyolojisine teorik ve pratik katkılar sunmuştur. Ancak yapısal ZamanUzay boyutuna atfettiği önem ve modern dünya-sistemini determinist bir yaklaşımla ele alması analizinin amacının önüne geçmiştir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.