Dünya tarihinde işçinin ortaya çıkması yerleşik düzene geçişle birlikte yavaş yavaş ortaya çıkmış, ekonomik ve sosyal gelişmelerle işçinin tanımı belirginleşmiştir. Sanayi devrimiyle birlikte hem işçinin görev tanımı netleşmiştir, hem de sanayileşmenin hızla artması, işçi sayısında niceliksel bir büyümeye sebep olmuştur. II. Dünya Savaşı’nın sonucunda ve akabinde meydana gelen Soğuk Savaş dönemi işçi hareketlerinin yoğunlukla yaşanmasına sebep olmuştur. Bununla birlikte meydana gelen istihdam sorunu, ekonomik krizlerin yarattığı huzursuzluk işçi grevlerine neden olmuştur. İşçilerin hem nicel hem de nitel olarak büyümesi işçilerin örgütlenmesini sağlamış ve işçiler sendikal birlikler kurmaya başlamıştır. Bu bağlamda işçi örgütlenmesinin gelişim süreci incelenmiştir. Sendikalaşmayla birlikte başlayan işçi örgütlemesi işçinin temel haklarının kazanımlarını hızlandırmış, hakların yasayla belirlenmesini sağlamıştır. İşçilerin her geçen gün bilinçlenmesi ve bilinç doğrultusunda haklarını talep etmesi hükümetleri endişelendirmiştir. Hükümetler, sendikaların haklarını kısıtlayacak bir dizi yasaları uygulama sokmak istemiş fakat beklemediği bir işçi direnişi ile karşılaşmıştır. İşçi sınıfının, sendikal haklarının ve hareketlerinin tarihsel süreci göz önünde bulundurularak tartışmayı amaçlayan çalışma; bu doğrultuda 15/16 Haziran işçi grevlerinin ortaya çıkmasındaki süreçleri ele almıştır. Bu süreç içerisinde 15/16 Haziran olaylarının ortaya çıkmasındaki gelişmeleri ülkenin siyasal, ekonomik ve toplumsal gelişmeleri göz önünde bulundurularak ele alınmıştır. Çalışmanın sonunda grevlerin meydana gelmesinde, işçi hareketinin toplumsal diğer olaylarla doğrudan ilişkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır
Basının ortaya çıkması ve gelişmesi dünya tarihi kadar eskidir. Basın ve yayın hareketlerinin gelişmesi ülkelerin siyasal, ekonomik ve kültürel gelişimlerine göre paralellik göstermiştir. Basının gelişmesinde son derece önemli rol oynayan teknik gelişmeler bilginin çok hızlı bir şekilde yayılmasını sağlamıştır. Bu süreç, gazetelerin siyasal ve toplumsal yaşamdaki önemini artırmış ve basının bir güç olarak doğmasına neden olmuştur. Basının eleştirel güce sahip olması siyaset ve ülke gündemi hakkında yazılar yazma geleneğini ortaya çıkarmıştır. Böylece gazeteler, siyasal ve toplumsal etkileşimde halk ve iktidar arasında koordinasyon görevi üstlenmiştir. Bu durum hükümetlerle basını karşı karşıya getirmiştir. Siyasi konulara ilişkin fikirlerin açığa çıkması basın üzerinde baskılara sebebiyet vermiştir. Her türlü baskıya karşı basın var gücüyle mücadele etmiştir. Dünyadaki benzerleriyle aynı koşullarla ortaya çıkan Osmanlı Basını da tüm baskılara rağmen direnmiştir. II. Meşrutiyetin getirmiş olduğu özgürlük ortamıyla yayın hayatına başlayan Serbesti gazetesi döneme damgasını vurmuştur. Liberal fikirleri savunan gazete; temel hak ve özgürlüklerin korunmasını, hukukun üstünlüğünü, sıklıkla dile getirmiştir. Serbesti, Meşrutiyet rejiminin tam manasıyla yerleşmesini savunmuş, gördüğü aksaklıkları hiç çekinmeden eleştirmiş, bu sebeple dönemin en muhalif gazetesi olmuştur. Bu çalışma, II. Meşrutiyet dönemi basınında önemli yer teşkil eden Serbesti gazetesinin genel yayın anlayışını, iktidar mekanizması karşısındaki tutumunu, gücünü, kitle hareketi meydana getirmesini ve meşruiyet kaynağını ele almıştır.
Liberalizm, ortaçağ’da feodal yapının çözülmesiyle varlık bulan ulus devletlerin doğmasıyla ortaya çıkmıştır. Tanrı devlet anlayışı çözülmüş, dogmatizm yerini bilimsel düşünceye bırakmış, değişmez kabul edilen her şey sorgulanmaya başlamıştır. Bu doğrultuda gelişen toplumsal yapı yeni bir siyasal arayışın içine girmiş, düşünce ve ifade hürriyeti, bireysel ve temel haklar, birey ve devlet ilişkileri tartışılmaya başlamıştır. Birey devlet ilişkisini, merkezine alan bireyin fikirlerine, eylemlerine, taleplerine saygı duyan, bireyi toplumun ve devletin esası kabul eden bir anlayışa sahip düşünürler sahneye çıkmışlardır. Düşünürler, bireylerin doğuştan sahip oldukları temel hak ve özgürlükleri elde etmek için verilen zorlu mücadele karşısında bireylerin korunmasını ve anayasal güvence alınmasını savunmuşlardır. Onlara göre devletin temel görevi; keyfi muameleye karşı vatandaşını korunmak, bireylere ve bireylerin düşüncelerine güvenmek, temel hak ve özgürlükleri tanımak, toplumsal rıza anlayışını uygulamaktır. Devletin kaynağının ve meşruiyetinin tartışmaya açılmasıyla birey- devlet ilişkisinin düzenlenmesi ihtiyacı doğmuştur. Böylece liberal düşüncenin gelişmesi sağlanmıştır. Osmanlı devletinde de liberal düşüncenin gelişmesi bu esasa dayanmıştır. Osmanlıda yenileşme liberalizm esas alınarak uygulanmıştır. Devletin kurumlarında, düşüncesi yapısında ve sisteminde önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Liberal devlet yönetimi anlayışı Tanzimat ile başlamış, Kanun-i Esasi'nin ilanı ile değişme ve gelişme göstermiştir. Bu makale liberal düşüncelerin ortaya çıkışını, gelişimi, Osmanlı Devletine olan yansımalarını değerlendirmektedir. Bu bağlamda, çalışmanın amacı liberalizm düşüncesini ve liberal fikirlerin Osmanlıdaki anlayışını liberalizmin, yenileşme-modernleşme ile eş anlamlı olarak görülmesini analiz etmektir.
Sovyetler ile ABD arasında 12 Mart 1947’de başlayan Soğuk Savaş 26 Aralık 1991'de Sovyetlerin dağılmasına kadar devam etmiştir. Soğuk Savaş döneminde devletlerin izlemiş oldukları stratejiler dünyayı iki kutuplu bir bölge haline getirmiştir. Bu durum ülkeler arasındaki gerilimi artırmıştır. Dünyanın neredeyse yeni bir savaşın eşiğine geldiği dönemde ABD, kendi güvenliğini temin ederek, diğer güçler arasındaki dengeyi sağlamış ve dünyanın süper gücü olduğunu ilan etmiştir. Soğuk Savaş bu şekilde sona ermiştir. Soğuk savaş dönemi Sovyet ekonomisini çökertmiş ve birliğin parçalanmasına neden olmuştur. 25 Aralık 1991’de Mihail Gorbaçov’un istifasıyla birliği meydana getiren devletler bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. 26 Aralık 1991'de Sovyetler Birliği kati suretle dağılmış ve yerini Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)'na bırakmıştır. Sovyetlerin dağılması bağımsızlık mücadelelerini hızlandırmıştır. Bağımsızlıklarını kazanan ulusların arasında tam anlamıyla bir koordinasyon ve barış sağlanamamıştır. Sovyetlerin uyguladığı politikalar ve çizdiği sınırlar, bölgenin bölünmüşlüğünü ve parçalanmışlığını artırmıştır. Bölgede yaşayan etnik unsurun birbirleri ile çatışmaları bölgenin mevcut sosyo-ekonomik sorunlarını hayli artırmıştır. Bu ülkelerde yaşanan siyasi baskılar ve ekonomik istikrarsızlık yüzünden göçler meydana gelmiştir. Bu makalede Sovyetlerin dağılmasında sonra Kuzey Kafkasya’da yaşanan sorunlar değerlendirilmiştir. Anahtar Kelime: Sovyetler, Rusya, Kafkasya, Savaş, Etnik Kimlikler
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.