Christian and Muslim relationships went through different processes in the 12 th and the beginnings of 13 th century. The Papacy and Bernard of Clairvaux had adopted negative attitude toward Islam and Mohammad at the time of crusade. It can be described as an antagonism in the best way. Peter the Venerable had become a more different approach. He wanted to convert Muslims with a more objective attitude by emphasizing to the words, the reasons, and the love, not to the weapons, the force and the hatred. The invitation of Peter to the words, the reasons and love gained a new dimension with Francis of Assisi. He appears as the key figure in transition missionary activities towards the Muslim world. That is why he has been called as model for human liberation, the peaceful crusader and friends of Muslims by some researchers and scholars. As for some researchers, he was a model for the conversion of Muslims and not a model for friends of them. Thomas Aquinas had engaged in scientific missionary activities and pointed out a negative manner towards Muslims and Islam. The aim of the essay is to assess the view of medieval Christianity toward Islam in the context of Bernard of Clairvaux, Peter the Venerable, Francis of Assisi and Thomas Aquinas.
Merhamet, yaratan ile yaratılan arasındaki bağın ve muhabbetin en güzel göstergelerinden biridir. Merhameti iki kısımda inceleyebiliriz: Birincisi yaratana ait olan ve mahlukatın hayatını kolaylaştırmak için tüm alemi kuşatan ilahi merhamet, ikincisi ise yaratılmışın diğer mahlukata dair sahip olduğu acıma, sevme, yardımcı olma gibi güzel hasletleri içinde barındıran beşerî merhamettir. Yaratıcının insandan, hayvana ve doğaya kadar tüm mahlukatı kapsayan merhametinin içinde yarattıklarına karşı olan sonsuz sevgisi, hoşgörüsü ve bağışlayıcılığı yer almaktadır. Özellikle insandan da kendisini örnek almasını isteyen yaratıcı, merhameti üstün bir vasıf olarak nitelediğini ve hangi koşulda olursa olsun buna sahip olabilen ve bunu dışarıya yansıtabilen kimsenin gerek kendi katında gerekse diğer mahlukat katında saygın bir konumda olacağını açıkça belirtmiştir. Merhamet konusu gelmiş geçmiş tüm inanç sistemlerinde kendine yer bulmuştur. Konuyu Kitab-ı Mukaddes özelinde ele aldığımızda Eski ve Yeni Ahit ile Deuterokanonik (Apokrif) kitaplara ait birçok bölümde merhamete vurgu yapıldığı görülmektedir. Gerek Yahudiler gerekse Hıristiyanlar için merhamet konusunda öncelikle kendinden örnekler veren Tanrı, kullarından da kendisini örnek almalarını ve sadece insanlara karşı değil tüm mahlukata karşı merhametli olmalarını istemiştir. Merhamet duygusunun bir eksilik ya da acizlik değil tam tersine inanç ve erdem göstergesi olduğuna özellikle vurgu yapılmıştır. Kalbinde merhamet olanın hem yaşarken hem de öldükten sonra bunun nimet ve mükafatlarından faydalanacağını açıkça müjdelemiştir. Yapmış olduğumuz bu çalışmada, Eski ve Yeni Ahit ile Deuterokanonik (Apokrif) kitaplarda bulunan merhametle ilgili ifadelerden yola çıkılarak, Yahudilik ile Hıristiyanlığın bu konuya bakışları Kitab-ı Mukaddes perspektifinden ele alınmıştır.
Bahailik, on dokuzuncu yüzyılın ortalarında Şia'nın Şeyhiyye kolundan türeyen Babîliğin bir uzantısı olarak ortaya çıkmış ve kısa bir süre sonra Babîlikten ayrılarak müstakil bir din hüviyeti iddiası ile tarih sahnesindeki yerini almıştır. Sahip olduğu inançibadet ve ahlak sistemi ile Bahailiğin; günümüz itibariyle Allah'ın gönderdiği son din, Bahaullah'ın son peygamber, Akdes Kitabı'nın da son kutsal kitap olduğu fikri müntesipleri tarafından savunulmaktadır. Ancak dinler tarihçileri tarafından Bahailik, yeni dini hareketler arasında sayılmaktadır. Yani Bahailik, din olmaktan ziyade yeni bir dini arayış olarak kabul edilmektedir. Bahailik, doğuşundan günümüze kadar hem kurumsal hem de bireysel tebliğ faaliyetleri neticesinde dünyanın hemen her yerinde inananlar edinmiştir. Türkiye de Bahailiğin ilk dönemlerinden beri Bahailerin bulunduğu ve faaliyet gösterdiği ülkelerden biridir. Hatta Bahailiğin kurucusu Bahaullah'ın uzun yıllar ikamet etmesi nedeniyle Türkiye, Bahailer açısından ayrı bir öneme de sahiptir. 21 Nisan 1959'a kadar Mahalli Mahfillerin yerel ölçekli etkinlikleri ile tebliğ vazifesini yerine getirmeye çalışan Türkiye Bahaileri, bu tarihten sonra Milli Mahfilin kurulmasının ardından daha kurumsal ve sistematik bir şekilde faaliyetlerine devam etmişlerdir. Bu çalışmanın amacı, yeni bir dini hareket olan Bahailiğin tebliğ felsefesini ve yansımalarını analiz etmektir. Bununla birlikte diğer bir amacı da Bahailiğin Türkiye'deki konumunu araştırmaktır.
Etik Beyan / Ethical Statement: Bu çalışmanın hazırlanma sürecinde bilimsel ve etik ilkelere uyulduğu ve yararlanılan tüm çalışmaların kaynakçada belirtildiği beyan olunur. / It is declared that scientific and ethical principles have been followed while carrying out and writing this study and that all the sources used have been properly cited (Yasin İpek).İntihal / Plagiarism: Bu makale, en az iki hakem tarafından incelendi ve intihal içermediği teyit edildi. / This article has been reviewed by at least two referees and scanned via a plagiarism software.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.