“…Oysa Türkçe öğretmenlerinin dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerilerinin kazandırılmasında bütünsellik ilkesini gözetmemesi; yalnızca dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerilerinin birinin gelişimini öncelemesi ya da dilbilgisi konularının öğretilmesine ilişkin eğitim ortamlarını düzenlemesi, sürekli olarak ders kitabına bağlı kalması, salt düz anlatım ve soru-yanıt ile dersi sürdürmesi, konuya uygun araç ve gereçlere yer vermemesi hem öğrencilerin dilsel becerilerinin gelişmesini engelleyebilir hem de Türkçe öğretiminin verimini olumsuz bir biçimde etkileyebilir. Alanyazın incelendiğinde, Türkçe öğretmeni adaylarının yeterliliklerine yönelik araştırmaların kapsamlı olduğu (Aydın, 2013;Batar ve Aydın, 2014;Bozkurt, 2015;Bozpolat, 2015;Coşkun, Gelen ve Öztürk, 2009;Dargut ve Çelik, 2014;Kana, 2015;Lüle Mert, 2013;Ülper ve Bağcı, 2012;Yaman, 2007;Yılmaz, 2010); yalnız, Türkçe öğretmenlerinin yeterlilik algılarına yönelik araştırmaların ise (Güney, Aytan ve Gün, 2010;İskender, Yiğit ve Bektaş, 2015;Maltepe, 2011;Özlük, 2010;Saracaloğlu, Karasakaloğlu ve Gencel, 2010) görece sınırlı olduğu görülmektedir. Coşkun, Özer ve Tiryaki (2010: 131) tarafından, yedi üniversitede 289 Türkçe öğretmeni adayının özel alan yeterlilik algılarının belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilen çalışmada, en yüksek yeterlilik algısının "dilsel becerileri geliştirme"; en düşük yeterlilik algısının "okul, aile ve toplumla işbirliği yapma" alanında olduğu görülmüştür.…”