In this study, the junior school students' family environments in which they live, their eating behaviors, and obesity have been examined in respect of their genders, levels of class and socio-economic levels. The research is realized by using the relational screening model.
The number of people with speech and language disorders is increasing every day (McLeod and McKinnon, 2007). Preschool teachers play a key role in diagnosing and treatment of these disorders since children acquire speech and language abilities rapidly in the preschool period. Speech and language therapy is a new discipline in Turkey. Therefore, the aim of this study is to determine the knowledge levels of preschool teachers in Turkey about children with speech and language disorders. The sample consisted of 153 preschool teachers from Kocaeli, Turkey and a self-administered Teacher Knowledge of Speech/Language Impairment Questionnaire was completed by the participants. Results revealed that knowledge and awareness levels of preschool teachers about children with speech/language impairment are limited. While 46% of the participants report that they have little or no experience with speech/language impaired children and do not feel themselves adequate in teaching children with severe language problems. Workshops designed for preschool teachers about speech and language disorders may offer opportunities to learn about the resources and classroom strategies that are proven successful in teaching students with speech and language disorders in Turkey.
Dünyada ve ülkemizde dil ve konuşma bozukluğu olan kişilerin sayısı her geçen gün artmaktadır (McLeod & McKinnon, 2007, s.41). Bu bozukluklar bireyin akademik performansını olumsuz yönde etkilemekte ve kişilerin psikososyal uyumlarını azaltmaktadır. Öğretmenlerin bu bozukluğa sahip çocukların tanılanması, sağaltımı ve izlenmesi süreçlerinde kritik bir rolü bulunmaktadır. Bu araştırmanın amacı öğretmen adaylarının dil ve konuşma bozukluklarına yönelik bilgi düzeyi ve tutumlarının araştırılmasıdır. Araştırmanın katılımcılarını Kocaeli Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne devam eden ve rastgele örnekleme yöntemiyle seçilen farklı bölümlerden son sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Bu çalışma toplam 40 katılımcı ile yürütülmüştür. Katılımcıların 21’i kadın 19’u erkektir. Araştırmada Togram ve Maviş (2009, s.74) tarafından dil ve konuşma bozukluklarına yönelik tutum ve bilgileri belirlemek amacıyla geliştirilen bir anket kullanılmıştır. Anketin ilk bölümünde dil ve konuşma bozukluğu olan çocukların akademik ve sosyal başarıları ile ilgili 10 madde ve terapi gereksinimleri hakkında 10 madde olmak üzere toplam 20 tutum maddesi yer almaktadır. Tutum maddelerinin değerlendirmesi Likert tipinde üçlü derecelendirme kullanılarak yapılmıştır. Ölçeğin sonunda katılımcılara dil ve konuşma bozukluklarının nedenleri açık uçlu bir biçimde sunulmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak kullanılan anket, öğretmen adaylarına araştırmacılar tarafından elden ulaştırılarak uygulanmıştır. Uygulama sonucunda elde edilen veriler SPSS 21.0 paket programında analiz edilerek yorumlanmıştır. Tespit edilen bulgular, frekans ve yüzde kullanılarak ifade edilmiştir. Bu bulgulara göre aday öğretmenlerin büyük çoğunluğu (77.5%) dil ve konuşma terapilerinin okul gibi sosyal ortamlar yerine bireysel terapi odalarında gerçekleştirilmesi gerektiğini, yarıdan fazlası (87.5%) dil ve konuşma bozukluğu olan bireylerin terapide öğrendikleri yetileri öğretmenlerden herhangi bir destek almadan diğer sosyal ortamlara kolaylıkla genelleyebileceğini belirtmişlerdir. Katılımcıların tümünün(100 %) bireysel terapileri izleme ve konu ile ilgili bilgilendirilme konusunda pozitif bir tutumları bulunmaktadır. Katılımcıların büyük çoğunluğu (60%) dil ve konuşma bozukluklarının nedeninin psikolojik olduğunu düşünmekte ve bu durumun ilerideki öğrenme güçlükleri açısından risk faktörü olacağını belirtmektedir. Örneklemin %75’i ise dil ve konuşma bozukluklarının ileride okuma güçlüklerine yol açacağı ile ilgili ifadeye katılmamıştır.
Anne ve babayla kurulan duygusal bağlar ve onlardan alınan destek, bireylerin kimlik gelişiminde önemli bir etkiye sahiptir. Bireyin gelişiminde ayrışma ve bireyleşme önemli bir yer tutmaktadır. Üniversiteli gençlerin birey olma sürecinde, ayrışma ve bireyleşme sürecinde deneyimlerden geçmeleri nedeniyle bu dönem önemlidir..Bu çalışma ile Marmara bölgesinde bulunan bir üniversitenin 2017-2018 öğretim yılında Eğitim Fakültesinin farklı bölümlerine kayıt yaptıran birinci sınıf öğrencilerinin bağlanma ve kişilik özellikleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma, betimsel ilişkisel tarama modelinde bir araştırmadır. Beş Faktör Kişilik Ölçeği ve Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri (EABE) Kısa Formu ölçeği kullanılmıştır. Katılımcılar, 196 kadın ve 69 erkek olmak üzere toplam 267 kişidir. Örneklemi oluşturan öğrencilerin yaş ortalaması 18 dir. Çalışmanın sonucunda, katılımcıların anne ve baba bağlanma özellikleri ile dışa dönüklük, yumuşak başlılık ve uzlaşabilirlik özelliği arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. Nevrotiklik ile baba bağlanma puanları arasında olumsuz yönde düşük anlamlı ilişki saptanmıştır. Anne/babaya güvenli bağlanma düzeylerinde cinsiyetin, anne öğreniminin ve kardeş sayısının etkili olduğu görülmüştür.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.