Marmara Gölü; Ege Bölgesinde, Gediz Havzası içerisinde bulunan ilk aşamada doğal, ancak sonraki dönemlerde seddelenmesi suretiyle tarımsal rezervuar niteliği kazanan bir göldür. Göl, 2002 yılında sulak alan kategorisinde yer almış, 2017 yılında Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan olarak tescillenmiştir. Gölde 26 alg türü, 6 zooplankton türü, 11 balık türü, 33 iki yaşamlı türü, 162 kuş türü, 32 memeli türü ve 355 bitki türü tespit edilmiştir. Bunların yanında göl, yaklaşık 2700 kişiye tarım ve balıkçılık alanında kaynak oluşturmaktadır. Ancak son birkaç yıldır ülkemizdeki diğer sulak alanlar gibi Marmara Gölü de kuruyarak küçülmeye başlamıştır. 2011-2018 yılları arasında göl alanında %38 oranda (2116 ha) bir küçülme gözlenmiştir. Yapılan çalışmada göl alanındaki çekilme sebepleri, kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan resmi çalışma ve ölçümler ışığında doğal ve beşeri faktörler olarak iki kısımda incelenmiştir. Çalışma sonucunda Marmara Gölünün kurumasındaki doğal faktörlerin iklim değişikliklerine dayandığı, beşeri faktörlerin ise yanlış/eksik su yönetim politikaları ve Gördes Barajı temelli havzalar arası su transferi projesine dayandığı tespit edilmiştir.
ÖzDeğişen güvenlik olgusu sonucunda otaya çıkan su güvenliği, su kaynaklarının giderek tükenmesi, kirlenmesi ve buna karşılık dünya nüfusunun hızla artmasından dolayı günümüzün en önemli güvenlik unsurlarından birisi haline gelmiştir. Suyun insan yaşamı, çevresel sürdürülebilirlik ve kalkınma açılarından vazgeçilmez özelliğe sahip oluşu, onu uluslararası ve yerel ölçeklerde bir paylaşım unsuru haline getirmektedir. Uluslar, fiziksel olarak su kaynaklarını işgal edebildikleri gibi suyun ticari bir meta olarak algılanması sebebiyle küresel şirketler tarafından da ekonomik kazancın bir kaynağı olarak görülmektedir. Su, dolaylı olarak gıda güvenliği, ekonomik güvenlik ve çevresel güvenliğin odak noktasına yerleşmektedir. Türkiye'nin içerisinde bulunduğu coğrafya hâlihazırda fiziksel ve ekonomik su kıtlığının yaşandığı bir bölge olmakla birlikte, ilerleyen zaman diliminde bu kıtlık olgusunun daha da derinleşeceği öngörülmektedir. Yakın çevresinde suyla ilgili ihtilafların arttığı Türkiye'de yerel su güvenliğini tehdit edebilecek gelişmeler yaşanmaktadır. Bu çalışmada Türkiye'nin sınırları içerisindeki su güvenliği konusu miktar, kalite, erişilebilirlik ve yönetim açılarından incelenerek yerel su güvenliğini olumsuz yönde etkileyen unsurlara değinilecektir. AbstractAs a result of the changing security phenomenon, water security has become one of the most important security elements of our time due to the decreasing water resources, pollution and the rapid increase in the world population. The fact that water has an indispensable feature in terms of human life, environmental sustainability and development makes water a component of sharing on international and local scale. As nations can occupy water resources physically, water is perceived as a commercial commodity, which can be seen as a source of economic gain by global companies. Water is indirectly located at the focal point of food, economic and environmental safety. The geography, where Turkey is located in, is already a region where physical and economic water scarcity is experienced and it is foreseen that the phenomenon of scarcity will deepen and deepen in the future. Developments that may threaten the local water security are emerging in Turkey whose surroundings has started to experience more water related conflicts. In this study, the water security issues within Turkey's borders will be examined in terms of the quantity, quality, accessibility, management and negative factors affecting the local water security will be analyzed.
Milli Park kavramı Türkiye’de dünya ile paralele olarak ilk olarak 1940lı yıllarda tanımlanmaya başlanmıştır. 1956 yılında Orman Kanunu kapsamında mevzuata giren milli park kavramı 1958 yılında Yozgat Çamlığının koruma altına alınmasıyla hayata geçmiştir. Yozgat Çamlığı Milli Parkı Türkiye’nin ilk milli parkı olurken ilerleyen süreçte 1983’de Milli Parklar Kanunu ve 1986’da Milli Parklar Yönetmeliğinin ilan edilmesiyle daha güçlü bir yasal statüye kavuşmuştur. Mevzuat uyarınca Uzun Devreli Gelişme Planları ile yönetilen milli parklarda, “korunan alanlar”ın ve mevzuatlarının çeşitliliği ile ülkemizde yaşanan mekansal planlama hiyerarşisine yönelik değişiklikler sebebiyle kimi zamanlarda yetki ve yöntem karmaşaları yaşanmaktadır. Ortaya çıkan karmaşa sonucunda planlama süreçleri uzayabilmekte ya da planlar yargı kararları ile iptal edilebilmektedir. Güncel mevzuat doğrultusunda ülkemizde arazi kullanım ve yapılaşmada yetkisi olan planlar mekansal starteji planları, çevre düzeni planları ile uygulama imar planları olarak belirlenmişken Uzun Devreli Gelişme Planları bu hiyerarşi dışında kalmaktadır. Bununla birlikte özel amaçlı planlar olarak ifade edilen uzun devreli gelişme planlarının; çevre düzeni planı ile iskan ve yapılaşmaya konu olacak yerler için 1/5000 ölçekli nazım ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarına girdi sağlayan ve imar planı kararlarına veri oluşturan veya gerektiğinde mekânsal planların uygulanmasına yönelik araç ve ayrıntıları da içerebilen, koruma esasları, yapılaşma düzeni, yoğunluk ve benzeri konularda tasarım esasları ve uygulama ilkeleri gibi hususları içerecek planlar olduğu anlaşılmıştır. Öte yandan uzun devreli gelişme planlarının yapımında kullanılacak bilimsel yöntemler, belirlenecek yapılaşma koşullarının dayanakları, askı ve duyuru süreci ile ilgili kimi hususların mevzuat açısından yetersiz ya da belirsiz olduğu tespit edilmiş olup bu hususlara bazı öneriler getirilmiştir. Söz konusu belirsizliklerin giderilmesiyle uzun devreli gelişme planlarının mevzuattaki ve uygulamadaki yeri dahada kuvvetlenebilecek, kamuoyu tarafından daha fazla sahiplenilebilecektir.
Türkiye'nin genç volkaniklerinin ender olarak görüldüğü alanlardan birisi Kula Volkanik Jeoparkıdır. Kula Volkanik Jeoparkı, Küresel Jeoparklar Ağına üyeliği sayesinde Türkiye'de jeopark niteliğindeki diğer alanlardan ayrılmaktadır. Jeopark her ne kadar küresel bir görünürlüğe sahip olsa da Türkiye çapında çok fazla tanınmamaktadır. Jeopark'ın tamamını kapsayan bir mevzuat düzenlemesinin ve alanın yönetimi sağlayacak bir planlama çalışmasının bulunmayışı, Kula Volkanik Jeoparkının sürdürülebilir kullanımına engel olmaktadır. Küresel Jeoparklar Ağına üyeliğin sürdürülebilmesi için bu ağın gerektirdiği şartları sağlamak durumunda olan jeoparkın, ilgili gereklilikleri sağlayabilmesi de söz konusu bu planlı yönetimle mümkün olabilecektir. Bu çalışmada Kula Volkanik Jeoparkının planlı bir şekilde yönetiminin sağlanabilmesi ve koruma-kullanma dengesi içerisinde sürdürülebilirliğinin devamı için bazı öneriler sunulmuştur.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.