Bu çalışmanın amacı; yapay zekâ ve özellikle robotik sahasındaki gelişmelerin iş gücü tarafından nasıl değerlendirildiğinin anlaşılmasıdır. Bunun için tekstil sektörü çalışanlarına ulaşılmıştır. Çünkü tekstil sektörü yapay zekâ teknolojilerini yakından takip etmektedir. Nitel bir araştırma sürecinin uygulandığı bu çalışmada; 48 katılımcı ile birebir görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Elde edilen bulgulara göre araştırmaya katılan çalışanlar, yapay zekâ teknolojilerine yeterince hâkim değildirler; fakat bu teknolojilerin iş yaşamında kendilerine yararlar sağlayacağına da inanmaktadırlar. Öte yandan; üst düzeyindeki profesyoneller yapay zekâ ve robotik sahasındaki gelişmeler hakkında tedirginlik duymaktadırlar. Oysa bu profesyoneller bu teknolojilere karşı pozitif duygulara da sahiptirler. Diğer bir deyişle, çalışanlar olumlu yaklaşıma sahip olmakla birlikte, tedirginlik de duymaktadırlar. Araştırma sonuçları; çalışanların yapay zekâ teknolojilerine yeterince aşina olmadıklarını, kurumsal düzeyde yürütülecek multi-disipliner çalışmalarla bu teknolojilere karşı tanınırlığın geliştirilebileceğini ortaya koymuştur. Bu yöndeki değerlendirmeler, gelecek çalışmalar için yol göstericidir.
Tanrı’nın varlığı, teizm ve ateizm arasındaki tartışmaların temel odağıdır. Bu noktada, teistler tarafından Tanrı’nın varlığını temellendirmek için çeşitli argümanlar ileri sürülürken; ateistler tarafından ise aleyhte muhtelif argümanlar kurgulanmıştır. Ateistlerin kurguladıkları argümanlar genel olarak Tanrı’nın varlığını doğrudan hedef alır. Bununla beraber, doğrudan Tanrı’nın yokluğunu tartışmak yerine Tanrı’nın varlığı lehine ileri sürülen bir argümanın aslında aleyhte olduğu düşüncesini temel alarak tartışanlar da bulunmaktadır. Bu tür bir tartışmaya Wesley Salmon’un çalışmalarında rastlarız. Salmon, argümanını, David Hume’un Dialogues Concerning Natural Religion adlı eserindeki teleolojik delile dair tartışmalar üzerine bina etmektedir. Teleolojik delilin Tanrı’nın varlığını temellendirme noktasında birçok açıdan tutarsız olduğunu ileri süren Salmon, evrende var olan düzenin, Tanrı’nın varlığından ziyade yokluğuna delil olduğu yönünde teizm aleyhine ileri sürülen tartışmaları temel almış ve bunları Bayes teoremiyle güçlendirmeye çalışmıştır. Bu çalışmada teleolojik delilin, aslında, Tanrı’nın yokluğuna delalet ettiğini Bayes teoremi ile desteklemeye çalışan argüman ele alınıp değerlendirilmektedir. Bu yapılırken, argümanın daha da anlaşılır olmasına katkı sağlamak adına, ilk olarak, Bayes teoremi ve teleolojik argüman kısaca sunulmaktadır. Sonrasında, bahse konu argüman temel dayanaklarıyla birlikte ele alınmaktadır. Son olarak, argümanın yapısının ve temel aldığı düşüncelerin tutarlılığı tartışılmaktadır. Neticede Tanrı’nın varlığına karşı kurgulanan bir argümanda Bayes teoreminin kullanılması argümanı daha güçlü kılmadığı sonucuna varılmaktadır.
Felsefe tarihi boyunca Tanrı’nın varlığını yadsıyan birçok argüman ileri sürülmüştür. Bunların en güçlü olanları, kötülük temel alınarak kurgulananlar olmuştur. Dünyada çok miktarda kötülüğe konu olan durumlar bulunduğu düşüncesi temelinde çeşitli argümanlar sunulmuştur. Bu makalede kötülüğün kendisinde temel bir veri olarak kullanıldığı bir olasılık hesabından hareketle Tanrı’nın varlığına karşı sunulan bir argüman değerlendirilmektedir. Bu, James W. Cornman, Keith Lehrer ve George S. Pappas’ın beraber kurguladıkları bir argümandır. İhtimaliyet temelinde kurulan bu argümanı sunduktan sonra argümanın teistik Tanrı anlayışını yadsımaya neden olup olmadığı tartışılacaktır. Bu argümana karşı sunulan itiraz da dikkate alınarak kötülüğün Tanrı’nın var olma olasılığını ortadan kaldıran bir kanıt olarak kullanıldığı olasılık teorisi üzerinde kurulan argümanların yeterli ölçüde güçlü olmadığı savunulmaktadır. Bu makale, olasılık teorilerinin olgusal alana dair güveniler bilgi verebileceği ancak Tanrı’nın varlığına karşı bir olasılık teorisi temel alınarak kurgulanan argümanların insanın epistemik açıdan erişimin olmadığı metafiziksel alana dair ulaştığı sonuçların güvenilir olmayacağı sonucuna varmaktadır. Nihayetinde konu Tanrı olunca her bir yeni öncül/veri, olasılık hesabının sonucunu doğrudan etkileyecektir.
Ömrünün, neredeyse üçte ikisini her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen bir Tanrı’nın varlığına karşı argümanlar geliştirmekte geçiren, ancak son zamanlarında bir Tanrı’nın varlığını kabul eden Antony Flew, değişiminin, her zaman temel aldığını iddia ettiği “kanıtın götürdüğü yere git” ilkesinin bir gereği olduğunu ileri sürer. Öncesinde kanıtın Tanrı’nın varlığına karşı durmayı gerektirdiğini ancak şu an kendisini bir Tanrı’nın var olduğu düşüncesini kabul etmeye yönlendirdiğini ifade eder. Bu çalışma, Flew’un “kanıtın götürdüğü yere gitmelisin” ilkesini İslam söz konusu olduğunda tatbik edip etmediğini ele alacaktır. Bu tartışmalıdır ve farklı boyutlardan ele alınması gerekir. Bunun için, ilk olarak, onun aklındaki Tanrı anlayışının teizmle de uyumlu olup olmadığı irdelenecektir. Bunu yaparken öncelikle Flew'un görüş değiştirmesi sonrasında benimsediği Tanrı anlayışı kısaca anlatılacaktır. Daha sonra Hıristiyanlık hakkındaki düşüncelerine değinilecektir. Ardından İslam'a karşı ileri sürdüğü argümanlar değerlendirilecektir. Son olarak, İslam mevzubahis olduğunda Flew’un “argümanın götürdüğü yere git” ilkesine uyup uymadığı tartışılacaktır.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.