Deneme; Türk edebiyatına Tanzimat döneminde girmiş olan, Montaigne’in Denemeler adlı eseriyle kendine özgü özelliklerini kazanmış bir edebi türdür. Deneme hem Batı edebiyatında hem de Türk edebiyatında sıklıkla tercih edilir. Diğer edebi türlere göre kısa olması, her konuda yazılabilmesi, yazarın görüşlerini ispatlama zorunluluğunun olmaması sanatçılar arasında denemeyi sık tercih edilen bir tür hâline getirmektedir. Bu gibi sebeplerle roman, hikâye, şiir türlerinde eserler kaleme alan sanatçıların pek çoğunun deneme türünde de eserlerinin olduğu görülmektedir. Yazdığı roman ve hikâyelerle tanınan Erendiz Atasü de bu sanatçılardan biridir. Atasü, deneme kitaplarında kurgusal eserlerinde olduğu gibi kadın konusuna sıklıkla değinmiş; bunun yanında edebi eleştiri türünde ve sosyal-siyasal konularda denemeler kaleme almıştır. Bu çalışmada Erendiz Atasü’nün deneme kitapları hakkında bilgilendirme yapılacak ve denemeciliği üzerinde durulacaktır. Çalışmanın amacı hikâye ve romancılığı ile tanınan Erendiz Atasü’nün denemeciliğine dikkat çekmek, denemeciliğine dair belirlenen tespitleri temalandırarak sunmaktır.
Genç Kalemler denince akla ilk gelen şey, "Yeni Lisan" hareketidir. "Yeni Lisan" makalesi ilk defa derginin II. Cildin birinci sayısında yayınlanır. "Yeni Lisan" hareketi Genç Kalemler Mecmuası'nın 11 Nisan 1911 tarihli sayısında "Yeni Lisan" makalesi ile başlar. Türkçenin sadeleşme tarihinde önemli bir yer tutan "Yeni Lisan Hareketi" edebi olmaktan çok fikri ve sosyal bir harekettir. "Yeni Lisan" makalesinde uzun zamandan beri bir sisteme oturtulamayan "Dilde Sadeleşme Meselesi"nin adeta kanunları ortaya konur. Genç Kalemler mecmuası hem bu prensiplerin uygulayıcısı hem de savunucusu olur. "Yeni Lisan" makalesi sadece Türk Dili ve Edebiyatı bakımından değil, o yıllarda başlayan yeni bir fikir ve ideoloji hareketinin de bir çeşit beyannamesi olarak kabul edilir. Ömer Seyfettin'in "Bahar ve Kelebekler" başlıklı hikâyesi ilk kez "Genç Kalemler" dergisinin 1911 yılındaki 26. sayısında yayınlanır. Yazarın bu hikâyesi "Yeni Lisan" makalesinde ortaya konulan Milli Edebiyat anlayışına uygun olarak kaleme alınmıştır. Ömer Seyfettin'in hikâyeleri içinde önemli bir yere sahip olan bu hikâyesi bu düşünceyle incelenmeye değerdir. Bu çalışmada "Yeni Lisan" makalesi merkez alınacak ve burada ortaya konulan fikir ve düşüncelerin "Bahar ve Kelebekler" hikâyesindeki izlerine, etkisine ve yansımalarına bakılacak ve ortaya konulan bulgular irdelenecektir.
Aristo’dan itibaren pek çok düşünür, estetikçi, edebiyatçı ve sanatkâr yüzlerce kez şiiri tarif etmiştir. Dolayısıyla şiirin yüzlerce farklı tarifinin yapılmış olması, insanların şiir için aynı tarif üzerinde birleşemediklerini göstermektedir. Şiirin ne olduğu ve ne olmadığı, nasıl üretildiği ve hatta nasıl inceleneceği üzerinde fikir yürüten yazılara ve eserlere poetika denir. Kadim zamanlardan beri üzerinde en fazla fikir geliştirilmiş kavramlardan birisinin “şiir” olduğu malumdur. Ahmed Kuddûsî (ö.1849) XIX. yüzyıl Osmanlı mutasavvıf şairlerindendir. Kuddûsî, hem genel tasavvuf camiası hem de Anadolu tasavvuf düşüncesinin ve tarihinin en parlak şahsiyetlerinden birisidir. XIX. yüzyıla damgasını vuran Kuddûsî, tasavvufi şiirin poetikasını şiirlerinde güzel bir şekilde ortaya koyan tasavvuf ehli bir şairdir. Kuddûsî’nin şiir anlayışının temelinde yıllarca süren tasavvuf yolculuğunun birikimi mevcuttur. Şair, manzum poetik özellik gösteren beyitlerinde şiirinin felsefesini ortaya koyar: İnsanın işittiği ve şairlerin ifade ettiği öyle şiirler vardır ki dinleyenin başını döndürür, susuzları suya kandırır. Şairler, eserleriyle toplumlara ve insanlara bir tavır koyarlar. Kuddûsî’ye göre, hâl dili ile ifade edilemeyen sözler Allah’tan başka unsurların sevgisiyle süslenmiştir. Bu sözlerde insanların gönüllerine tesir edecek güçte değildir. Bu çalışmada, kısaca poetika hakkında bilgi verildikten sonra Türk edebiyatında poetikanın tarihi seyri ile ilgili bilgiler paylaşılacak ve Ahmet Kuddûsî’nin beyitlerinden hareketle poetik söylemleri tespit edilerek, poetikası hakkında değerlendirme yapılacaktır.
Hangi kapıyı çalsanız bir şairin çıkacağına inanılan Kahramanmaraş şairler şehridir. Sadece eserleri ile değil edebi duruş ve tavırlarıyla da adından söz ettiren İnci Okumuş şiirini ve edebi şahsiyetini Maraş'ın ruh ikliminde mayalamış, şiir anlayışını da üstat bildiği Maraşlı şairlerin manevi dünyası ile şekillendirmiştir. Küçük yaşlardan itibaren edebiyata ilgi duyan, ilerleyen yıllarda hem şiir hem de deneme türlerinde kalem oynatan İnci Okumuş 'un şiirlerinin tematik olarak incelendiği çalışmada yayımlanan "Düğün Gönüle Kurulur" ve" aşkın elif hali" kitaplarındaki şiirler incelendi. Şiirlerin teması belirlenirken şairin farklı zamanlarda şiir üzerine söyleşileri, röportajları ve denemeleri de yol gösterici oldu. Dünya görüşünü İslam ve tasavvuf kültürü içinde idrak ve ifade eden şair, şiiri ve şairliği Yaradan'ın bir lütfu olarak değerlendirir, bu yüzden şiirlerini değerlendirirken şairin eserlerini besleyen ana damarın "tasavvuf" ve "metafizik ürperişler" olduğu söylenebilir. Şiirlerinde kendi iç yolculuğunu, ferdi duyarlılıklarını dile getiren şair, toplumsal konulardan ziyade bireysel konuları tercih eder. Şiirlerinde soyutluk, müphemiyet ve mistizim unsurları hâkimdir. Şiirleriyle telkinde bulunmayan, kalıplaşmış fikir ya da ideolojiye yer vermeyen sanatçı dış âlemi kendi manevi dünyasının penceresinden yeniden yorumlayarak okuyucuya imgeler aracılığıyla sezdirme yoluna gider. Şairin; hayatı, sanatı ve şiir kitapları ile ilgili bilgiler verildikten sonra şiirlerindeki temalar bireysel ve toplumsal temalar başlığı altında incelenmiştir.
Mehmet Akif is one of the most talked about and debates in political and literature history. Dozens of books and essays have been written about him. Mehmet Akif, who has been forgotten and lived down for a long time, intensely has been mentioned by official and private institution in recent years. This remembering shows to be mentioned deferentially and dotingly by every segment of society. Mehmet Akif maybe is only figure who is consistent in the field of political and opinion after 1908 . The most prominent feature of Akif is criticism to reveal in his poetry and prose. İt isn't easy that people is criticize in own society but Akif criticized people ve own society with very severe expressions because of event in his life. This skill is feature of his charecter. At the begining of element, Akif criticizes, is appear perception of civilization. Contrary to common belief, he is not anti-civilization and hostile of civilisation. Mehmet Akif is against perception of aggressor that imperialist statements used to overpowering the oppressing nations. Akif is not against real civilization. He is against armed, bloody, wild and destroy mentality. Here, Mehmet Akif damns such a perception of civilization in his works. İn this study, moving the Akif's poets and proses, how perception of civilization of Akif will be examined and misconceptions in this subject will be try to correct
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.