Ravilerin hadis ilmi açısından ehliyetlerini tespit etmeyi hedefleyen biyografik eserlerde, birtakım ravilerin saç-sakallarını boyayıp boyamadıklarına dair kayıtlara tesadüf edilir. Bu makale doğrudan cerḥ-taʿdīl ile irtibatı olmayan bu verilerin biyografi türü eserlere hangi dönemde ve hangi etkilerle girdiğini tespit etmeyi hedeflemektedir. Söz konusu kayıtların hicri 3. asrın başlarında artması, konunun devrin sosyal, siyasi ve ilmî tartışmaları çerçevesinde ele alınmasını gerektirmektedir. Konu bu açıdan incelendiğinde saç-sakal boyamaya dair kayıtların Miḥne hadisesi ve bu süreçte siyasi erkin baskısına maruz kalan Aḥmed b. Ḥanbel ile irtibatı dikkat çekmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla o, ihya edilmek istenen bir sünnet olarak gördüğü saç-sakal boyama faaliyetini, siyasi erki hedef alan bir pasif direniş tarzı olarak konumlandırmıştı. Ancak erken dönem boyama faaliyetleri ile Aḥmed b. Ḥanbel dönemi ve sonrasındaki faaliyetlerin her biri, tarz, amaç ve muhataplar bakımından farklılık arz etmektedir. Sonuç olarak makale hem ricāl metinlerindeki dönemsel etkileri tartışmakta hem de boyama faaliyetine yüklenen anlamın değişim serüvenini rivayet metinleri üzerinden takip etmektedir.
ÖZErken dönem İslami ilim merkezlerinin ve bu merkezler arasındaki ilişkilerin belirlenmesi, genelde İslami ilimler tarihindeki, özelde de hadis tarihindeki pek çok boşluğun giderilmesini sağlayacaktır. Ancak, ulema hareketliliğinin mahiyeti, siyasi erkin davranışları ile farklı merkezlerin yükselişi ve düşüşü arasındaki ilişkileri incelemek için hangi kaynaklardan ne şekilde istifade edilebileceğine dair mevcut literatürde yaygın olarak takip edilen bir metot yoktur. Bu makale ulema hakkında biyografik malumatı ihtiva eden târîh, tabakât ve ricâl türündeki eserlerde standart bir bilgi türü olarak kaydedilen ve ele alınan şahsın ailevi veya kabilevi durumunun yanı sıra; meslek, mezhep ve meşrebi hakkında da bilgi verebilen nisbelerin erken dönem İslami ilim merkezlerinin ve bunlar arasında ulema hareketlerinin Dîvân DİSİPLİNLERARASI ÇALIŞMALAR DERGİSİBahsi geçen kaynaklara hangi açılardan ve kayıtlarla başvurulacağına dair net bir belirlenimden söz edilemese de, hicri II. asrın başlarıyla birlikte hadisin ayrılmaz bir parçası hâlini alan isnadı, işlevsel bir tarihî kayıt türü olarak önermek mümkündür. İslami literatürde isnad her bir râvinin, üst tabakasındaki râvi ile irtibatını gösteren bir rivayet formuyla, bilgiyi üst nesline nisbet ettiği bilgi aktarım metodunun adıdır. Yapısı itibariyle birden fazla tabakayı içermesi, isnadın klasik literatürdeki dağınık malzeme açısından bir kayıt olarak önerilmesinin en temel sebebidir. Yani isnaddaki her bir râvinin sosyo-kültürel durumunu ortaya koyan tarihî verilerin, isnaddaki tabaka sırası gözetilerek, erken döneme doğru takip edilmesi değişen dönemlerle birlikte meydana gelen ilmî ve toplumsal değişimleri, bölgesel hareketlilikleri, mesleki veya mezhepsel ilgileri gösterebilir.İsnadı tarihî bir kayıt olarak gören bu makale, râvilerin nisbelerine yoğunlaşarak, bu nisbelerin özellikle hadis tarihi bağlamında hangi açılardan okunabileceğine dair kısa bir tartışmanın ardından, nisbe türüne ait eserlerin erken dönem ilim merkezleri ve ulema hareketliliğinin tespiti bakımından değerini, Sünni ve Şii literatüre ait iki metin üzerinden göstermeye çalışacaktır. Bu noktada isnadların tek başına işlevsel olamama ihtimali dikkate alınarak, râvilerin hayatları hakkında bilgi veren bibliyografik literatüre de sıklıkla başvurulacaktır. NİSBELERİN TARİHÎ KAYNAK OLARAK DEĞERİİslami literatürde nisbeler bir kabile, aile, rehber niteliğindeki şahsa veya kavme; köy, kasaba, şehir, bölge gibi bir yere; din, mezhep, tarikat gibi inanç ve dinî pratiğe ait yapılara; bir sanat, meslek veya ilim dalına ve herhangi bir kitaba, sınıfa ya da topluluğa mensubiyeti ifade etmek üzere kullanılan isimlerdir. 2
Bu makale erken İslam toplumunda hadisle meşgul olan âlimlerin halkalarını ve ilmî çevrelerini netleştirmeyi hedefleyen üç aşamalı bir metot önerisinde bulunmaktadır. Zaman olarak II. (VIII.) asrın ilk yarısıyla, coğrafi olarak da Basra şehriyle kayıtlanan makalede söz konusu metodun gerekçeleri, dayanakları ve işletilme tarzı etraflıca sunulmuş, ardından metodun sunduğu sonuçlar hadis tarihi bakımından değerlendirilmiştir. İlgili metot temelde birbirini tamamlayan ve yer yer revize eden üç aşamadan oluşmaktadır. İlk aşamada rivayet metinlerindeki hadislerin isnadları tarihî bir veri olarak kullanılıp ilk halka şemaları çıkartılmıştır. Bu şemaların çıkarılması için birtakım temel tabakat ve rical kaynakları taranarak bir üst râvi kümesi oluşturulmuş, belli işlemlerle râvi kümesi daraltılmış ve ulaşılan alt râvi kümesindeki her bir isim Ahmed b. Hanbel'in el-Müsned'i ve Abdürrezzâk b. Hemmâm ile İbn Ebû Şeybe'nin el-Musannef 'lerinin sınırlı sayıda isnadında taranmış, rivayet alıp veren şahısların irtibatlarının azlık ve çokluğuna göre râviler arasında hocalık-talebelik ilişkileri vazedilerek ilk halka şemalarına ulaşılmıştır. İkinci aşamada alt râvi kümesindeki her bir râvinin biyografisi rical kaynaklarında incelenmiş ve ilk aşamada tespit edilen hoca-talebe irtibatlarının isabeti test edilmiştir. Bu aşamada metodun birinci aşamasına bazı ilavelerde bulunulmuştur. Üçüncü ve son aşamada ise özellikle hadis usulü kaynakları hadis tarihinin temel bazı konuları çerçevesinde taranmış ve herhangi konuda aynı görüşü beyan eden âlimlerin arasındaki hoca-talebe irtibatı halka tespiti bağlamında değerlendirilmiştir. Mezkûr üç aşamanın ardından bir "Basra Hadis Halkaları" şemasına ulaşılmış ve bu bulgu aracılığı ile hadis tarihi hakkında birtakım tahlil ve tekliflere yer verilmiştir.
Öz: Şîa'nın bir mezhep olarak ortaya çıkışından önceki bir dönemde Ehl-i hadîs âlimleri tarafından kaleme alınan ricâl türü eserlerde bazı râvilerin Şiî düşüncelerle ilişkilendirildikleri görülür. Hicrî ilk üç asırdaki Şiîlik ithamları doğal olarak bir mezhebe mensubiyeti değil, bir düşünme ve inanç tarzına yakınlığı ifade eder. Bu yakınlık genellikle Hz. Ali'nin savaşlarındaki haklılığı ve muhaliflerinin haksızlığına inanmak ve bunu açıkça dile getirmek, Şiî cemaat yapılarıyla içli dışlı olmak, ashâb hakkında eleştiride bulunmak ya da onları tezyif etmek, Hz. Ali ya da Ehl-i beyt'in fezâili veya sahâbenin mesâlib/ meâyibi hakkındaki rivayetleri derlemek ya da nakletmek, Hz. Ali'nin Hz. Osman'a ya da Hz. Ebû Bekir veya Hz. Ömer' e üstünlüğüne inanmak, Şiî temelli isyanlara fiilen katılmak ya da bu isyanları meşru görmek, Şiî cemaatlerce benimsenen bazı ayırıcı itikadî veya fıkhî görüşleri kabul etmek gibi farklı alanlarda gözlemlenebilir. Klasik dönem tarih, tabakât, terâcim, ricâl eserleri tarandığında 207 Kütüb-i Sitte râvisinin farklı lafızlarla Şiî düşüncelere mensup olmakla itham edildiği görülmektedir. Râvilerin ve râvilerin Şiî olup olmadıklarının tespiti için belli yöntemler öneren bu makale ilgili râvi grubu üzerinden şu dört temel soruya birtakım cevaplar verilebileceğini iddia etmektedir: 1-Sünnî ve Şiî ders halkalarının ayrışma tarihi, 2-Sünnî-Şiî rivayet geçişkenliklerinin dönemi, 3-Ehl-i bid'at'ten hadis rivayeti, 4-Cerh-ta'dîlin icra edilme tarzı. İlk sorunun cevabı müttehem râvilerin dönemleri, coğrafyaları ve Şiî eğilimlerinin oranı çerçevesinde verilir. Gerek müttehem gerekse farklı oranlarda Şiî eğilimler taşıyan râvilerin dönemleri Sünnî-Şiî ders halkalarının ayrışma zamanın hicrî 3. asrın başları olduğunu ortaya koyar. Bunun öncesinde ise Şiî eğilimli râviler her iki ekolün ders halkalarına girip çıkmaktaydılar. İkinci olarak Sünnî-Şiî rivayet geçişkenliğinin büyük oranda 2./8. asırda ve Şiî eğilimli râviler eliyle temin edildiği anlaşılmaktadır. Üçüncü olarak Ehl-i bid'at'ten hadis rivayeti hakkında klasik hadis usûlü kaynaklarında çizilen teori ile pratik durum arasında ciddi farklılıkların olduğu açıktır. Zira Kütüb-i Sitte' de Şiî eğilimli onlarca râvinin bulunması muhaddislerin erken devir üsluplarının etraflıca alınması gerektiğini gösterir. Makalenin son iddiası ise erken dönem cerh-ta'dîl pratiğinin genel kabullerin aksine neredeyse her zaman rivayet edilen metinler üzerinden işletildiğidir. Râvinin zabtının tespitinde zaten muâraza/mukâbele dışındaki yöntemler nadiren kullanılırken bu makale râvinin adaletinin tespitinde de rivayetlerin etkili olabileceğini teorik olarak iddia etmektedir. Bu noktada ileri sürülen argüman ise münekkitler ile râviler arasında birebir görüşme imkanının çoğu zaman olmayışıdır. Cerh-ta'dîl bilgisinin hoca-talebe ilişkisi ile alınmış olma ihtimali veya râvi hakkındaki ithamların münekkitler arasında * Arş. Gör. Dr., Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı, enes.
Ülkemizde cerh-ta'dîl sahası ile ilgili çalışmaların istenilen kemmiyet ve keyfiyette olmadığı ehlinin malumudur. Özellikle hicrî 2. asırdaki cerh-ta'dîl faaliyetleri 2010'lardan sonra daha derinlikli bir tarzda ele alınmaya başlanmış, bu ilmin zirve şahsiyetlerinin faaliyetlerini sürdürdüğü hicrî 3. asır ise şu ana kadar ciddî herhangi bir çalışmaya konu olmamıştır. Bu dönem münekkitleri tekil olarak ve özellikle bazı eserleri çerçevesinde incelenebileceği gibi cerh-ta'dîli yapma tarzları, bu bilgileri öğrenme ve aktarma süreçleri gibi daha üst bir zaviyeden de ele alınabilir. Yahya b. Maîn, Ali b. el-Medînî, Ahmed b. Hanbel gibi münekkit âlimlerin cerh-ta'dîl metotları etraflıca incelenmemişse de onların talebesi tabakasındaki Buhârî'yi bir cerh-ta'dîl âlimi olarak tasvir etmeyi hedefleyen bir çalışma doktora tezi olarak hazırlanmış ve neşredilmiştir: Mustafa Taş, Buhari'nin Cerh-Ta' dil Metodu. Gerçekten de iddialı ismi ve hacmi ile Taş'ın çalışması Buhârî'nin cerh-ta'dîl metodunu tasvir etmeye talip olması bakımından hayli heyecan uyandırıcıdır. Onun bu yükün altından ne oranda kalkabildiği ise bu yazının konusunu teşkil etmektedir. Taş'ın çalışması üç bölümden oluşuyor. Birinci bölüm Buhârî'nin ilmî şahsiyeti ve ricâl ilmindeki yerine tahsis edilmiş. Yazar bu çerçevede onun ricâle dair eserlerini tanıtıyor. 1 İkinci bölüm "Buhârî'nin Cerh-Ta'dîl Metodu" başlığını taşıyor. Yazar burada cerh-ta'dîl ilmi hakkında bilgiler sunup Buhârî'nin cerh-ta'dîl metoduna ve onun kullandığı cerh-ta'dîl lafızlarına yer veriyor. 2 Son bölüm ise Buhârî ile diğer münekkitlerin karşılaştırılmasına ayrılmış. Bu bölümde Buhârî'nin görüşleri, kendisinden önceki münekkitlerin yanı sıra çağdaşı ve sonrasındaki âlimlerle de karşılaştırılıyor. 3 Çalışma sonuç kısmıyla ve eserde işlevsel kılınamayan hacimli bir ekler faslıyla sona eriyor. 4
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.