Hz. Peygamber, Veda haccından döndükten kısa bir süre sonra hastalanmış ve bu hastalığın sonucunda da vefat etmiştir. İyileşmesi için çeşitli tedaviler uygulanmıştır. Bunlar arasında ledûd olarak isimlendirilen bir tedavi yöntemi de vardır. Allah elçisi hastalığının şiddetinden baygın/yarı baygın bir şekilde yatarken başında bulunanlar ona ledûd yöntemini kullanarak ilaç vermişlerdir. Hz. Peygamber ayıldığında bahse konu usulle kendisine ilaç verildiğini anlamış, bu duruma çok sinirlenerek kullanılan ilaçtan onların da almasını istemiştir. Birbirinden farklı anlatımlarla pek çok kaynakta yer alan bu olay; bazı oryantalist çevreler, popüler tarzda kaleme alınan kitaplar ve bir kısım Şiî literatüründe Hz. Peygamber’in zehirlendiği yahut kendisinin en yakınlarındakilere dahi güven duymadığı şeklinde yorumlanmıştır. Bu makalede ledûd hadisesinin; hadis, siyer ve tarih kaynaklarında nasıl anlatıldığı ortaya konmaya çalışılacaktır. Çalışmanın amacı, hadis eserlerindeki rivayetlerde ayrıntıları çok fazla verilmeyen bu olayı, siyer kaynaklarındaki verilerle destekleyerek meselenin hakikatini tespite çalışmaktır. Bu sebeple yöntem açısından bakıldığında, bir nevi disiplinlerarası araştırma olan bu makalede sened tenkidi ilkelerinin yanında metin değerlendirme usulleri aktif surette işletilmiştir. Bu çerçevede rivayet metinleri arasında; karşılaştırma, akıl yürütme, analiz ve değerlendirme yapılarak çıkarımlarda bulunulmuştur. Bu çalışmaya başlarken ledûd olayında yaşanılanların tamamen insani tepkilerden kaynaklandığına dayanan bir varsayımla yola çıkılmıştır. Ayrıca kapsam ve sınırlıklar açısından konuyu farklı sahalara taşıyacağından Hz. Peygamber’in hastalığı sırasında yaşanan bu meselenin dışındaki diğer tartışmalı hadiselere değinilmemiştir.
Asr-ı Saadet ve öncesindeki cahiliye dönemi dini ve siyasi yönü ile olduğu kadar, kültürel ve sosyal yönleri ile de incelenmeye değerdir. Bu sebeple dönemin sosyal hayatını ve kültürel zenginliğini yansıtan pek çok gelenek ve uygulamanın derinlemesine araştırılması İslam’ın geldiği ortamı daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Bu kültürel zenginlikler arasında şiir ve hitabetin çok önemli bir yeri vardır. Sözlü kültürün oldukça kuvvetli olduğu bu döneme ait söz konusu eserler, sanatsal yönlerinin yanında devrin sosyal ve kültürel yapısını ortaya koymaları bakımından da kıymeti haizdirler. Sanatın bir başka kolu olan mûsikînin de bu dönemde önemli bir yere sahip olduğu kaynaklardaki rivayetlerden anlaşılmaktadır. Düğünlerde ve meclislerde şarkılar okuyan muganni ve muganniyeler, bu asrın eğlence ve kültürel hayatında önemli bir yere sahiptiler. Dönemin müzik kültürüne ait dikkat çeken bir başka önemli etkinlik de hıdâ veya hudâ (حدا) olarak bilinen develeri coşturmak için söylenen nağmelerdir. Bu nağmeler çölde zor şartlar altında gerçekleşen yolculuğu daha kolay ve keyifli hale getirdiği gibi develerin hızlanmasına ve dolayısıyla yapılan seyahatlerin daha kısa sürede tamamlanmasına vesile olmuştur. Hudâ geleneğinin en önemli temsilcileri genellikle Medinelilerden olup büyük bir çoğunluğu da Hazrec kabilesi mensuplarıdır. Şairlik yönü de olan bu kişiler, seferler esnasında develeri coşturup hızlandırdıkları gibi ordudaki askerlere heyecan katmayı bilmişlerdir. Kendileri de cesaret ve kahramanlıkları ile tanınan bu kişilerin savaşlara katılmışlar ve pek çoğu şehit düşerek bu çabalarını ulvî bir makamla taçlandırmışlardır. Onların develeri coştururken söyledikleri nağmeler dönemin savaş ve seferlerine ayrı bir renk kattığı gibi mezkûr dönemin sosyal ve kültür hayatının anlaşılmasına da katkı sağlamıştır.
Gelişen teknoloji, artan ve çeşitlenen basın yayın organları ve sosyal medyanın etkisiyle bilgiye ulaşmanın çok kolaylaştığı bir dönemi yaşıyoruz. İnsanlar ilgi duydukları, bilgi sahibi olmak istedikleri konularda yazılı, sesli, görsel pek çok malzemeyi kolaylıkla elde edebilmekteler. Bunlar sayesinde hem kafalarındaki sorulara cevap bulabilmekte hem de çevrelerindeki insanları aydınlatabilmekteler. Ancak böyle bir ortamda da farklı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bilgi kirliliği, metodoloji eksikliğinden kaynaklanan problemler, istenilen yönde algı yaratmak amacıyla bilginin kötüye kullanılması, elde edilen bilginin/haberin bağlamından koparılarak yorumlanması bu sorunlar arasında ilk akla gelenlerdir. Gerçi saydığımız son iki husus eskiden beri insanlar tarafından suiistimal edilmektedir. Fakat günümüzde iletişim araçlarının gelişmesi sayesinde kitlelere daha kolay hitap edildiğini düşünürsek bu oranın her zamankinden daha yüksek olduğu kanısına varabiliriz. İnsanların her zaman ilgisini çeken, gelişen ve değişen bu şartlar muvacehesinde de bilgi sahibi olmanın kolaylaştığı, üzerinde en çok konuşulan alanlar arasında din bilimleri ve tarihi sayabiliriz.
Enstitüsü'nde hazırlanan "Tebşîrât ve İrhâsât Rivayetleri Açısından İmâmiyye Şiası'nın Risalet Öncesi Döneme Bakışı (Bihârü'l-Envâr Örneği)" başlıklı Doktora tezinden üretilmiştir. (This article is based on PhD thesis titled " The Perspective of Imâmi Shi'ite in the Pre-Prophecy Period
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.