Hızlı kentleşme günümüz kentlerinde toplumsal, ekonomik ve kültürel sorunların yanında çevresel sorunlara da neden olmaktadır. Özellikle büyükşehirler çevresel ve ekolojik tehditlerden en fazla etkilenen yerleşmelerdir. Çevre kirliliği ve ekolojik bozulma gibi tehditleri fırsata çevirmeyi başarabilen kentler, küresel ölçekte diğer rakiplerinin önüne geçmektedir. Sürdürülebilir bir kent yaratma sürecinde çevresel performansın ölçülmesi büyük önem arz etmektedir. Bu çalışmada, büyükşehirlerimizin çevresel performanslarının değerlendirilmesi ve bu alandaki farkındalığın artırılması amaçlanmıştır. Değerlendirmede çok kriterli karar verme yöntemleri kullanılmıştır. Kullanılan kriterlerin belirlenmesinde literatür, uzman görüşleri ve verilerin erişilebilirliği etkili olmuştur. Değerlendirmede kullanılan kriterler, atık su arıtma tesisi sayısı, atık su arıtma tesislerinde arıtılan kişi başı atık su miktarı (Bin M3/Yıl), belediyelerde deşarj edilen kişi başı günlük atık su miktarı (Litre/Kişi-Gün), kişi başı çekilen günlük su miktarı (Litre/Kişi-Gün), kişi başı ortalama belediye atık miktarı (Kg/Kişi-Gün), içme ve kullanma suyu arıtma tesisi kapasitesi (Kişi başı Bin M3/Yıl), içme ve kullanma suyu arıtma tesisi sayısı, içme ve kullanma suyu arıtma tesislerinde arıtılan kişi başı su miktarı (Bin M3/Yıl), içme ve kullanma suyu şebekesi için çekilen kişi başı yeraltı suyu miktarı(Bin M3/Yıl), içme ve kullanma suyu şebekesi için çekilen kişi başı yüzey suyu miktarı(Bin M3/Yıl) ve partikül madde olmak üzere 11 tanedir. Entropi yöntemi ile kriterlerin ağırlıkları hesaplanmış, COPRAS ve ARAS yöntemleri ile büyükşehirlerin çevresel sıralamaları elde edilmiştir. Her iki yöntemde birbirine yakın sıralamalar elde
This study aims to cluster Turkish cities based on their local agricultural production and rank them in terms of performance by combining cluster analysis and multi-criteria decision-making (MCDM) methods. In this context, a three-phase methodology is developed. In the first phase, Ward's method is utilized to cluster cities according to agricultural production characteristics. In the second phase, the objective criteria weights are determined using the Criteria Importance Through Intercriteria Correlation technique (CRITIC). In the third phase, to rank the clusters in terms of performance, the Technique for Order Preference by Similarity to Ideal Solution (TOPSIS) method is applied. Due to the results, the 81 cities are divided into six clusters in terms of agricultural production features. The cluster with the highest performance is Cluster 6, in which Konya is alone. Cluster 4, which includes Antalya and Mersin, follows this cluster. Cluster 1 with 25 cities and Cluster 2 with 19 cities are the clusters with the lowest results. The results show that only a few cities such as Konya, Antalya, and Mersin are generating more than tens of them in combination. These findings reveal that local governments should reconsider their agricultural programs and develop new strategies under the direction of the central government.
This article was written to look into the pros and cons, as well as the different effects, of surveillance in cities in a deep and multifaceted way. In this context, in-depth interviews were conducted using a semi-structured interview form with 14 people, consisting of site managers and residents of a high-security site in Erzurum. The aim of the study is to reveal the multiplier effects of surveillance (positively and negatively) by examining the purpose of the existence of high-security sites where the urban elites are clustered, how these sites fill the gap in community life, why people cluster in these places, and what their residents' expectations are from secure sites. The intersection of surveillance and urban security literature is explored and focused on the urban panopticon phenomenology in this context. The urban panopticon is a diagram of mechanisms that includes the psycho-spatial, psycho-social, and psycho-political effects of surveillance sets consisting of various control and control mechanisms in cities. This concept will enable the enrichment of two powerful fields, the city and surveillance, by producing its own literature, as well as the crystallization of the meaning and context arising from the evaluation of surveillance as a whole. In fact, when we look at the literature on surveillance within social theory, we see two common but opposing views: surveillance is either referred to as a tool of power or as one of the modern demographic participation mechanisms. Based on the field research data, this study put forward the concept of "Pragmatism of Surveillance" as a third way to reconcile these opposing approaches and strengthened it with various arguments. The pragmatism of surveillance refers to the fact that people living in cities in modern times regard surveillance as an indispensable element of their lives, putting "security" at the center. In this context, the argument that surveillance restricts freedom and violates private space is an issue that should be approached cautiously in terms of the urban panopticon. Similarly, residents of the high-security complex stated that security is the most important factor in choosing these locations, that surveillance regulates social relations within the complex and contributes to the revival of civilized society. Another striking finding here is the requests and demands of the residents of the site to have camera surveillance throughout the site, including the elevators, so as not to leave any gaps. Although the secure sites house the elites of the cities, almost all of the interviewees stated that the places where there is no camera can give the impression of "dereliction, anonymity, and desolation." In the study, this situation was identified with the "broken glass theory" and tried to be explained through this theory.
Yerel yönetimlerin gelir ve giderlerinin öngörülebilir olmaması, stratejik planlama sürecini sekteye uğrattığı gibi mali özerkliği de olumsuz etkilemektedir. Bu bağlamda, yerel yönetimlerde gider bütçesinin nasıl öngörülebilir kılınabileceği önemli bir sorunsaldır. Bu çalışmanın amacı, Gri Tahmin Yöntemi'nin büyükşehir belediyelerinin gider bütçelerinin tahmininde kullanılmaya ne denli elverişli olabileceğinin incelenmesidir. Bu çerçevede, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) gider bütçesi, 2021-2024 dönemi için analiz edilmektedir. Çalışmada iki aşamalı bir yol izlenmiştir. Öncelikle İBB'nin 2018-2020 yılları arasındaki verilerine Gri Tahmin Yöntemi'nin uygulanmasıyla sonuçların tutarlı olup olmadığı test edilmiştir. Bu aşamada sapma oranı, yöntemin geçerli ve güvenilir olduğunu gösterecek şekilde %1.88 olarak tespit edilmiştir. Nitekim İBB'nin hali hazırda yaptığı tahminler ile gerçekleşen rakamlar arasındaki sapma oranının %12 gibi nispeten yüksek bir seviyede olduğu göz önünde bulundurulduğunda, çalışmanın sapma oranı makul seviyededir. Bu tespit, göz önünde bulundurularak ikinci aşamaya geçilmiş ve yöntem tekrar uygulanarak kuruluşun 2021-2024 yılları arasındaki döneme ilişkin gider-bütçesi tahminlemesi yapılmıştır.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.