ÖzBu makalede, Hanefî mezhebinin teşekkülünde önemli bir yeri olan Abdullah b. Mesud (ö. 32/652) hakkında ileri sürülen bir iddia konu edilmektedir. Abdullah b. Mesud, Hz. Peygamber'le (s.a) çokça vakit geçiren bir sahabidir. O'nun vefatında sonra Hz. Ömer döneminde Kûfe'ye görevlendirilmiş burada çeşitli ilim dallarının doğuşunda önemli rol oynamıştır. Hanefî mezhebi bu şehirde ortaya çıktığı için İbn Mesud'un aktardığı Kur'an ve Sünnet anlayışı Hanefî fıkıh ve sünnet anlayışının şekillenmesinde etkili olmuştur. Hanefîlerin fıkhî görüşlerinde ona sıklıkla atıfta bulunmaları muhaliflerini buna karşı bir savunma geliştirmeye sevk etmiştir. Bu bağlamda ortaya atılan iddialardan birisi Abdullah b. Mesud'un, Rasulullah'ın (s.a) bazı sünnetlerini unuttuğu ve bu sebeple ondan muhalif görüşler nakledildiği ithamıdır. Bu çalışmada, İbn Mesud'un unuttuğu söylenen meseleler üzerinden sözü edilen iddia tahkik ve tahlil edilmeye çalışılacaktır. Anahtar kelimeler: Abdullah b. Mesud, Sünnet, Hanefî Mezhebi, İhtilaf, Fıkıh. An Analysis of the Issues That ʿAbdallah ibn Masʿūd is Claimed to Have ForgottenIn our paper, we will examine a contested allegation against ʿAbdallah ibn Masʿûd (32/652) who has been crucial in the formation of Hanafi School. ʿAbdallah ibn Masʿūd is one of the companions who spent extensive time with Prophet Muhammed (pbuh). After the death of the Prophet (pbuh), he was assigned to Kufa by Caliph Omar and played a significant role in the birth of Islamic sciences. As the Hanafi School emerged in this geography, Qur'an and Sunnah understanding transmitted by ibn Masʿûd has been influential in shaping the perception of Hanafi fiqh and sunnah. The fact that scholars of Hanafi School have often referred to ibn Masʿūd in fiqh has led his opponents to develop a defense against it. In this context, one of the claims made is that Abdullah b. Mas'ûd has forgotten some of the Prophet's (pbuh) hadiths and thus he is accused of transmitting dissenting narrations. In this article, authenticity of this allegation will be examined and analyzed on the basis of issues in which ibn Masʿūd is claimed to have forgotten.
Bu çalışmanın konusunu, gerek halk arasında meşhur bir kanaat olan gerekse yaygın din eğitimi mecralarında sıklıkla zikredilen "şirk ve kul hakkının asla affedilmeyeceği", sair günahların ise affedilebileceği meselesinin tahlili teşkil etmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadislerde günahların affı hususunda farklı değerlendirmelerin yer aldığı görülür. Âyetlerde umumi bir hüküm olarak Allah Teâlâ'nın günahları bağışlayacağı ifade edilirken bazı âyetlerde şirkin affedilmeyeceği yahut adam öldürenin ebediyen cehennemde kalacağı belirtilmek suretiyle günahlardan bir kısmının istisna edildiği dikkat çeker. Hadislerde ise büyük günahlarla birlikte özellikle kul hakkının da affı olmayan günahlar cümlesinden olduğunu ima eden Rasûlullah'ın (s) ifadeleri mevcuttur. Âyet ve hadislerde bahsedilen "şirk" çerçevesinde oluşan günah tasavvurunda izaha muhtaç bazı noktaların bulunduğu görülmüş, kul hakkının da şirkle birlikte affedilmeyecek günahlar arasında zikredilmesine ilişkin bir konumlandırma problemi müşahede edilmiştir. Adam öldürenin affedilmesi meselesi ise İslâm tarihinin ilk itikâdî tartışmalarına zemin hazırlayan başat tartışma meselelerinden birisi olarak konuyu doğrudan ilgilendirmektedir. Makalede bahsi geçen çerçevede "şirk ve kul hakkı"nın mahiyeti ve affı ile adam öldürmenin cezası, tespit ve tahlil edilmeye çalışılmıştır.
Hadis tarihinde isnadın ortaya çıkışını takiben cerh ve ta’dîl faaliyetleri başlamış ve metinleri sonraki nesillere taşıyan râvilerin rivayete ehil olup olmadıkları tespit edilmeye çalışılmıştır. İsmi zikredilmesine rağmen hakkında malumat bulunmayan meçhul şahısların rivayetlerine şüpheyle yaklaşılmış, şahsiyeti tanınsa bile meslekten hadisçiliğine muttali’ olunamayan râviler hakkında muhtelif görüşler serdedilmiştir. Rivayet döneminde, söz konusu hassasiyeti umûma teşmil etmek mümkün olsa da klasik hadis kaynaklarında bazı râvilerden “bir sika” yahut “itham etmediğim kişi” gibi ta’dîl izlenimi veren ifadelerle bahsedildiği görülmektedir. İsnadın özellikle ilk üç tabakasında daha sık görülen bu kullanımların nasıl değerlendirilmesi gerektiği ihtilaflıdır. Alimlerden bir kısmı muteber râvi naklederse “sikanın tevsîki” anlamına gelen bu ifadelerin cehâletin giderilememesi sebebiyle kabul edilemeyeceğini söylerken bazı alimler tenkidine güvenilen râvinin bu kullanımlarının makbul olabileceğini belirtmişlerdir. Makalede söz konusu müphem kullanımlardan “itham etmediğim kişi” ibaresi üzerinde durulmuş; mahiyeti, alimlerde yaptığı çağrışımlar ve neticeleri itibariyle tarihsel süreçte kullanımı tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu lafızla nakilde bulunan alimlerin müphem bıraktıkları râvilerin kimliği, cerh-tadil durumları, açıkça zikredilmeme sebepleri araştırılmış, kaynaklardaki bilgiler ile rivayetlerin nakledildiği tarikler dikkate alınarak, rivayetlerin sıhhat durumu ve bu ibare ile nakledilmesinin doğurduğu sonuçlar ortaya konulmuştur. Netice olarak itham etmediğim kişi kullanımına ilişkin mutlak kabul yahut redden söz edilemeyeceği, bu lafzı kullanan her râvi hakkında müstakil değerlendirmeler yapılması gerektiği, kimi zaman tayini mümkün olsa da eskeriyetle müphem bırakılan ravinin tespit edilemediği ayrıca hem zayıf hem de sika raviler için kullanılabildiği tespit edilmiştir.
EL-FÜKÛK İSİMLİ ESERİ ÇERÇEVESİNDE SADREDDİN KONEVÎ'NİN HADİS KULLANIMI Öz Sadreddin Konevî, Anadolu irfânî geleneğinin teşekkülünde kurucu rol üstlenen mutasavvıf âlimlerdendir. Sûfî düşünceye yeni bir boyut kazandıran İbn Arabî'ye uzun süre öğrencilik yapmış, vefatından sonra onun fikirlerinin yerleşmesi, sistemleşmesi ve yayılmasında çok etkin olmuştur. Dönemin önemli âlimlerinin tedrisinden geçen Konevî'nin ilmî yelpazesi geniştir. Tasavvuf literatürüne kazandırdığı başyapıtlar yanında diğer İslâmî ilimlerde telif etmiş olduğu eserleri onun ilmî çeşitliliğini göstermektedir. Konevî'ye dikkatleri celbeden vasfı, tasavvuf ilmindeki yetkinliğine ilaveten özellikle hadisle iştigale geniş vakit ayırmış olmasıdır. Hadis rivayet tarihinin başlangıcına yakın bir milada sahip olan tasavvuf-hadis ilişkisine yönelik tartışmalar hususunda önemli bir yere sahip olan Konevî, hem hadis formasyonu, hem hadis eserleri hem de eserlerinde kullandığı hadislerin otantik değeri açısından derinlemesine tahlil edilmesi gereken bir âlimdir. Konevî'nin hadisçiliği ve kullandığı hadislere dair akademik çalışmalar bulunmakla birlikte eserlerinin her birine yönelik hadis ilmi çerçevesinde yeni araştırmalara ihtiyaç vardır. Müteahhir dönem tasavvuf fikrinin önemli mimarlarından Konevî'nin kullandığı rivayetleri ele alan çalışmalar, Konevî'nin hadisçiliği hakkındaki kanaatlere katkı sağlayacağı gibi Hadis-tasavvuf ilişkisi hususunda zihinlerde yer alan genel kabullere dair tespitlerde bulunmaya da imkân tanıyacaktır. Bu bağlamda makalede İbn Arabî'nin el-Fusûs isimli eserinin klasik manada olmasa da muhtasar bir şerhi sayılan el-Fukûk, hadis ilmi açısından tahlil edilmekte, hadislerinin sıhhat değeri tespit edilmeye çalışılmaktadır.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.