Cumhuriyet’ in ilanı ile başlayan eğitim seferberliğinde köye öğretmen yetiştirme görevini ülkemize özgü kurumların başında gelen Köy Enstitüleri üstenmiştir. Dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’ un çabalarıyla 17 Nisan 1940 tarihinde kurulan Köy Enstitüleri, öğrencilerin çağdaş eğitim yoluyla maddi ve manevi çalışmalarını uygarlık düzeyine getirmeyi amaçlayan bir eğitim felsefesi benimsemiştir. Köy Enstitüleri müfredatında yer alan kültür derslerinde sanatsal, bedensel ve kültürel faaliyetlere oldukça fazla yer verilmiştir. Bu derslerden müzik, resim, spor, ulusal oyunlar, tiyatroya gerekli önem verilerek alanında uzman kişiler tarafından eğitimler sağlanmıştır. Bu eğitimlerin sonunda yurdun dört bir tarafında öğrencilere öğrendiklerini sergileme olanakları sunulmuştur. Enstitülerde okuma alışkanlığı kazandırmak amacıyla müfredatta yer alan serbest okuma saatlerine oldukça fazla önem verilmiştir. Yerli ve yabancı yazarlar tarafından yazılan eserler, öğrencilere okuma becerisi yanında yazma becerisi de kazandırmıştır. Çok sayıda yazılan kitap eleştirileri, piyesler, şiirler, haberler dergilerde yayınlanmıştır. Yaparak ve yaşayarak öğrenme yaklaşımını tam anlamıyla benimseyen Enstitülerde teorik olarak işlenen derslerin uygulamaları sınıf dışında bahçelerde, atölyelerde ya da yakın il veya ilçelerde gerçekleştirilmiştir. Uygulama dersleri ile kültürel amaçlı inceleme gezilerinde öğrenciler yakın çevrelerindeki enstitülere giderek bilgi alışverişinde bulunmuşlardır. Gittikleri bölgelerde hem enstitülere hem de halka yönelik olarak imece yoluyla yardımlarda bulunmuşlardır. Enstitülerdeki tüm öğrenciler bu faaliyetlere katılım göstererek hep birlikte etkileşim içerisinde bulunmuşlardır. Bu sayede, öğrencilerin sosyal ve kültürel eğilimleri, yurt sevgisi, yardımlaşma, görev ve sorumluluk duygularını gelişip güçlenmiştir. Öğrencilerin toplumsal yaşamın gerekliği olan iş bölümü ve birlikteliğe alışmaları bu sayede daha kolay olmuş aynı zamanda da kalıcı hale gelmiştir. Ayrıca öğretmen olarak gittikleri bölgelere öğrenmiş oldukları sosyal ve kültürel faaliyetleri aktararak çeşitlilik sağlanmasına olanak sağlamışlardır. Tüm bunların temelinde Cumhuriyetin hedeflerine uygun, geleceğe güvenle bakabilen, kültürünü benimseyen ancak yeni kültürler öğrenmeye açık olan bireylerin yetişmesi sayesinde küllerinden doğan kalkınmış bir ülke ortaya çıkacaktı. Tek yapılması gereken var güçleri ile çalışmak, çalışmak ve yine çalışmaktı!