Başkaldırı, insanın varoluşundan beri bilinen, onun tabiatının bir parçası olarak görülen bir davranış biçimidir. Başkaldırma davranışı mitik anlatılarda ve kutsal kitaplarda insanın bir yasağa karşı gösterdiği ilk tepkilerden biridir. Buna bağlı olarak geleneksel dünya görüşünde itaatsizlik her zaman ahlakdışı bir davranış olarak değerlendirilmiş, itaat etmek erdem olarak görülmüştür. Ancak psikoloji ve felsefe dünyasında başkaldırı sıklıkla kendini gerçekleştirme evresine ulaşmış insanın cesaret edeceği bir davranış biçimi olarak yorumlanmıştır. Birçok kez üzerine yorumlar yapılmış, çeşitli yönlerden incelenmiş olan “başkaldırı” olgusu Albert Camus tarafından felsefi yönelimle ele alınmıştır. Varoluşçulukla da ilgilenmiş olan Camus için başkaldırının temelinde varlığa, varoluşa yönelik sorular ve tam olarak bulunamayan cevaplar ile insanın cevapsız kaldığı yaşam içerisinde hissettiği “absürt” duygusu yer almaktadır. Camus yaşamı, dünyayı us dışı olarak ele alır ve insanın buna bakış açısını, duyuş ve düşünüş biçimini “absürt” olarak değerlendirir. Çoğu zaman bu insan için çözülmesi gereken bir problem halini alır. Başkaldırı, bunu çözmek için seçilebilecek bir yoldur. Başkaldıran insan tiplemelerini dörde ayıran Camus için en ahlaki ve ideal başkaldırıyı gerçekleştiren “sanatçı” tipidir. Sanatçı, absürdü kabul eder ama diğer yandan da onun doğurduğu sonuçlara başkaldırır, yerine kendi dünyasında yeni bir biçimini inşa eder. Camus’nün başkaldıran sanatçı tipi Türk folklorunda Pir Sultan’da göze çarpar. Alevi Bektaşi şiir geleneğinin en önemli temsilcilerinden biri olan Pir Sultan’ın başkaldırısı Alevi-Sünni, Osmanlı-Safevi karşıtlığı ekseninde gelişir, yer yer yaşamın kendisine karşı genel bir tavra dönüşür ve şiirlerine yansır. Birçok şiirinde Osmanlı padişahından, beylerden, paşalardan, kadılardan şikâyet ederek onların yerine İran şahlarını koyar ve onları içinde gün geçtikçe daha çok büyüyen absürt duygusundan kurtulmanın bir yolu olarak görür. Şiirlerinin arka planında hissedilen “ideal dünya” Pir Sultan için haksızlıkların yaşanmadığı, Hz. Muhammet’in, Hz. Ali’nin, Oniki İmam’ın içinde bulunduğu bir dünyadır. Şiirlerinde hiddetle karşı çıktığı figürlerle, hasretle beklediği figürleri karşı karşıya getirerek onların mevcut zamandaki temsillerini oluşturur. Pir Sultan’da “absürt” duygusunun nasıl ortaya çıktığı, onun içinde yaşadığı toplum yapısı, duyduğu ya da şahit olduğu olaylar incelendiğinde anlaşılır hale gelir. Absürt duygusunun onun şiirlerine nasıl yansıdığı, onun bu duyguyla hangi yöntemlerle başa çıktığı ise cevabı aranan sorulardır. Bu çalışmada Pir Sultan’da absürt duygusunun kaynakları, bunların şiirlerine nasıl yansıdığı ve şiir örneklerinden hareketle absürtle başa çıkmada sanat ile başkaldırıyı seçen Pir Sultan’ın başkaldırısının kodları incelenmiştir. İnceleme gerçekleştirilirken “Pir Sultanlar” tartışmalarının dışında durulmuş ve bu tartışmalardan bağımsız bir şekilde Pir Sultan’ın bir gelenek olduğu göz önünde bulundurularak incelemede ele alınacak şiir örnekleri İbrahim Aslanoğlu, Cahit Öztelli ve Perten Naili Boratav ile Abdülbaki Gölpınarlı’nın yayımladığı şiirlerin arasından seçilmiştir.
Kitabı'nın katman katman işlenmiş ve okundukça hayran bırakan hikâyelerinden, insanlık sahasını aydınlatan kadim anlamlar ışıldar. Salur Kazan'ın aktif biçimde rol aldığı hikâyeler de ışıldayan bu kaynağın güzide bir parçasıdır. Hikâyelerde birbirinden güzel birçok sıfatla anılan Salur Kazan, İç-Oğuz beylerinden biridir ve İç-Oğuz'un da Dış-Oğuz'un da beylerbeyidir. Onun aracılığı ile fiziksel ve ruhsal olarak alp tipinin tüm özellikleri can bulur. Salur Kazan'ın bir ejderhayı öldürmesi ile ilgili farklı yazılı kaynaklarda bilgiler yer alırken nihayet Türkistan/Türkmen Nüshası'yla hikâyenin tam metnine ulaşılabilmiştir. 13. Boy olarak anılan "Salur Kazan'ın Yedi Başlı Ejderhayı Öldürmesi" adlı hikâye, Salur Kazan'ın bir ejderhayla mücadelesini konu almaktadır. Kahraman merkezli anlatılarda, kahramanın mücadele ettiği varlık ve mücadele süreci, çeşitli semboller ile aktarılır. Tüm sembollerin taşıdığı ortak değer, kahramanın yolculuğunu, bireyleşmesini tamamlayarak bitirmesini vurgular. Bireyleşme kavramı, analitik psikolojide belirli arketipsel evreler ile şekillenir. Evrelerin başarıyla tamamlanması kahramanın psişe bütünlüğü açısından hayati önem taşır. Salur Kazan'ın Yedi Başlı Ejderhayı Öldürmesi, analitik psikolojinin unsurları ile çözümlenirse ejderha ile mücadele simgesi, kahramanın kendi psişesinin karanlık yönlerine karşı savaşını temsil eder. Kazan'ın yaşadığı bu mücadelede başından geçen olaylar, bilinç seviyesinden bilinçdışına doğru yönelmiş bir kahramanın yolculuğudur. Gerçek bir alp olan Salur Kazan; psişesinin kuytularını keşfetmeye, aydınlanmaya ve bilge bir lider olmaya kendisi talip olur. Hikâyenin sonunda Kazan, ejderhayı yener böylece benliğini tanıyıp bireyleşme evrelerini başarıyla tamamlayarak zafere ulaşmış olur. Zorlu mücadelenin sonunda kazanılan büyük hazine, bilgeliğin gereği olan "kendini bilme" yani kadim bir taçtır. Bu anlatıyla birlikte Salur Kazan'ı " bilge alp" tipi olarak anmak mümkün olacaktır.
This article was checked by iThenticate.
Destanlar kaostan kozmosa geçme çabasının kahraman vasıtasıyla yinelendiği anlatılardır. Kahramanı yolculuğa iten sebepler, çözülmesi gereken problemler vardır. Halkının ve ülkesinin zor durumda olması, kişisel merak ve arzu ya da eş arama gibi pek çok sebep sayılabilir. Düzeni kurmakla görevli olan kahraman, gerekli mücadeleyi verir; ardından kurduğu düzen resminde, çoğu zaman düzenin başında, güç ve evlilik ödüllerini de elde ederek yerini alır.
Köprü kelimesi sözlük anlamının dışında birçok kapalı anlamı içeren bir semboldür. Onun kültürel alanda sembolik geçmişini aramak bir kazı çalışmasına benzer. Bunun için mitolojilerde, inanışlarda ve kutsal kitaplarda köprünün nasıl anlamlandırıldığını incelemek gerekir. Bir sözleşme sembolü olarak gökkuşağından köprüler yeryüzü ve gökyüzü arasındaki bağı oluştururken, öte dünyanın eşiği olarak görülen ve üzerinden geçen kişiye göre tehlikeli olabildiği gibi rahat bir yola dönüşen köprüler de vardır. Ancak neredeyse hepsinde köprünün sembolik değeri "bir aşamadan diğerine geçiş" olarak yorumlanır. Sembolün bu şekilde yorumlanmasının yanı sıra kolektif bilinçdışında da kodlanmış bir anlam olarak yer almakta ve insanoğlunun yaşamında farklı yerlerde farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada köprü sembolizmini incelemek için mitolojilerde ve diğer dinî inanışlarda köprünün nasıl anlamlandırıldığı ve hangi mitik hikâyelerle açıklandığı değerlendirilecektir. Bunun yanı sıra köprü sembolünün edebiyattaki izdüşümleri de göz ardı edilmeyecek, inanç sistemlerindeki varoluşunun yanı sıra edebiyatta hangi biçim ve yorumlarla karşılık bulduğu tartışılacaktır. Çalışmanın amacı "köprü"nün bir sembol olarak kapsadığı semantik çerçeveyi tespit etmektir.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2024 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.