Bu çalışmada tarihsel süreç içerisinde dönüşen oyun alanının dijitalleşme ile birlikte canlıların türü için doğal bir dürtü olmaktan çıkarak biyoiktidar teknolojisinin stratejileri için kullandığı ve bu yönüyle bir tür dispozitife dönüştüğü düşünülmektedir. Bir diğer ifadeyle temelde canlıların türü için gerekli olan oynama dürtüsünün üzerine inşa edilen sıfırdan tasarlanan, kurgulanan ve üretilen bir iktidar teknolojisinin dispozitifi olan dijital oyunlarla birlikte biyoiktidarın yalnızca gerçek yaşamı kuşatmakla kalmadığı dijital oyunlarda yer alan sentetik yaşamı dahi kuşattığı varsayılmıştır. Bu varsayım doğrultusunda çalışmada dijital oyunlar, yeni bir (biyo)iktidar tekniği olarak konumlandırılarak içerisinde yer aldığı düşünülen biyopolitik söylem ve anlatılar sorunsallaştırılmıştır. Böylece çalışmada dijital oyunların hem anlatısallığına hem de etkileşimselliğine gömülü olan biyopolitik söylem ve anlatıları tartışmaya açmak hedeflenmiştir. Çalışmanın sahip olduğu bu düşünce ışığında "Dijital oyunlarda biyopolitik söylem ve anlatılar nasıl ve ne şekilde yer almaktadır?" sorusuna yanıt aranmıştır. Bu konu odağında dijital oyunlara biyopolitik yaklaşımla birlikte hem ulusal hem de uluslararası literatüre katkı sunmak amaçlanmıştır. Çalışma teorik ve uygulamalı olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Çalışmanın teorik kısmında biyopolitika kavramına yönelik bir soruşturma gerçekleştirilmiştir. Ardından dijital oyunların biyopolitika ile ilişkisine değinilmiştir. Uygulama bölümünde ise dijital oyunlarda yer alan söylem ve anlatı biyopolitika kıskacında The Sims 4 örneği üzerinden eleştirel söylem çözümlemesi yöntemiyle tartışmaya açılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre günümüzün popüler oyunlarından biri olan The Sims 4'ün içerisinde yer alan özne, beden, yaşam-ölüm, nüfus, ilişki ağı ve mekân gibi unsurlara bakıldığında biyopolitik söylemi destekler nitelikte olduğu görülmüştür.
Özet: Dünya siyasi tarihinde önemli kırılma noktalarını oluşturan her iki dünya savaşı beraberinde birçok sonuçları getirmişti. Küreselleşme olgusunun da eşlik ettiği bu sonuçlardan biri de kamu diplomasisi kavramının dünya siyasetinde, uluslararası iletişim ve ilişkilerde ön plana çıkmasıdır. Böylece, özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra çok büyük kayıplara uğrayan devletlerin artık savaşmak istememesinden dolayı gelişen kamu diplomasisi faaliyetleri dünya sahnesine tüm ağırlığı ve etkisiyle girmiştir. Savaşlar sonucunda yaşanan maddi ve manevi kayıplar ve ekonomik çöküntüler beraberinde devletlerin sorunlarını sert güçle değil yumuşak güçle, rıza yaratma ve uzlaşmayla çözmek istemelerine sebep olmuştur. İkinci Dünya Savaşı'nda siyasilerin propagandayı insanları yönlendirmek için her şekilde kullanması kamu diplomasisi kavramının artık daha çok tercih edilir olmasına yol açmıştı. Ağırlıklı olarak ABD'nin faaliyetleri neticesinde kavramsal çatısı oluşturulan ve uygulamaya konulan kamu diplomasisini, sistem kuramı bağlamında ele aldığımızda hızla gelişen iletişim ve etkileşim sonucunda önce Avrupa'ya ve daha sonraları da Türkiye gibi ülkelere yayıldığını görmekteyiz. Kamu diplomasisi esasında bir nevi beyaz propagandanın modern hali gibidir. Ülke temelli bakıldığında ABD'nin kamu diplomasisi alanında çok aktif ve etkili olduğunu söylemek mümkündür. Bunun yanı sıra bölgesel bir güç olmakla beraber dünyada da söz sahibi olmaya çalışan Türkiye'nin özellikle TİKA ile 1992 yılında başlayan süreci 2010 yılında T.C. Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü ile ilerlettiğini söylemek mümkündür. Türkiye kamu diplomasisi sahasına uluslararası yapının da zorlamasıyla çok geç adım atan bir devlet olmasına rağmen önemli projelere de imza atmıştır. Türkiye'nin kamu diplomasisi bağlamında yumuşak güç kavramının önemini ve buradaki potansiyelini algılaması, küresel ve bölgesel fay hatlarının hareketlendiği bir döneme denk gelmişti. Şöyle ki; bölgesel anlamda Arap Baharı sürecinde model ülke olan Türkiye aynı zamanda dünyada da daha fazla söz sahibi olmak istemiştir. Nitekim tüm kamu kurumlarıyla, bunlara TRT de örnek olarak verilebilir, kamu diplomasisi faaliyetlerine başlanmış ve ilerleyen süreçte de hız kazanılmıştır. Mesela, Türk Hava Yolları gerçekleştirmiş olduğu faaliyetlerle Türkiye'nin kamu diplomasisine destek vermiş ve bir ivme kazandırmıştır. Bu bağlamda çalışmamızın birinci bölümünde diplomasi ve küreselleşme konusu ele alınarak ikinci bölümde kamu diplomasisinin kavramsal çerçevesi çizilmiştir. Üçüncü bölümde ise, Türkiye'nin uyguladığı bazı örnek kamu diplomasisi faaliyetleri ele alınıp bu alandaki bazı adımları incelenmiştir. Neticede makalemizde Türkiye'nin hızla küreselleşen ve iletişim çağını yaşadığımız dünya sistemi içerisinde gerçekleştirmiş olduğu bazı kamu diplomasisi faaliyetleri ele alınarak irdelenmiş, durum tespiti yapılarak, bazı öneriler verilerek alana katkı sağlanmaya çalışılmıştır. Extended Abstract: Public diplomacy is one of effective fields that states give importance anymore to implement in the glo...
Özet: Günümüzde evrim geçirmiş bir kavram olarak karşımıza çıkan tüketim kavramı 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren, ekonomik bir etkinlik olmanın çok ötesinde, farklı anlam alanlarına tekabül ederek sosyal ve kültürel bir olgu olarak içerik ve anlam kazanmıştır. Bu duruma küreselleşme süreciyle paralel ilerleyen 21.yüzyılda büyük bir ivme kazanan teknolojinin de etkisi büyük olmuştur. Ayrıca, online alışveriş, kredi kartı gibi uygulamaların da hayata dahil olmasıyla birlikte tüketim, insan yaşamının hemen hemen her alanına nüfuz etmiş, birey ve toplum yaşamının adeta vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Bu bağlamda bireyler, içerisinde yaşadıkları sistemin de zorlamasıyla adeta tüketim odaklı bir hayat yaşamaya başlamış, mal ve hizmetlerin tüketiminde birbiriyle adeta yarışır hale gelerek küresel ekonomik güçlerin kendilerine biçmiş olduğu tüketici rolünü oynamaktadırlar. Bu noktada bireyler küresel sistemin çarkında kıyasıya bir rekabet içerisine girmiş görünümü vermektedirler. Tüketim olgusunun yaşamın merkezi ve yegane unsuru haline gelmesiyle birlikte, tüketimin insan yaşamındaki yeri ve etkileri üzerindeki çalışmaların sayısında da paralel bir artış gözlenmektedir. Bizde bu ilginin etkisiyle konuyu farklı bir bakış açısıyla ele almaya çalışacağız. Öncelikle tüketim kavramı eksenindekültür endüstrisinin kavramsal çerçevesi çizilerek, kültür endüstrisinin faaliyet alanlarından biri olan sinemanın yeri ve önemi irdelenerek "Örnek Aile" filminin analiziyapılacaktır.Kültür kavramı, günümüzde tüketime entegre edilerek aslından uzaklaştırılmış ve kavramın içi boşaltılmıştır. Frankfurt Okulu düşünürlerinden Adorno ve Horkheimer'ın "kültür endüstrisi" olarak kavramlaştırdıkları olgu, insan yaşamına ve kültüre dair ne varsa tüketimin bir unsuru haline geldiğini iddia etmektedir. Bu çalışmanın amacı; kültür endüstrisinin insanın günlük faaliyetlerine ne şekilde nüfuz ederek bireyleri nasıl manipüle ettiğini ve içinden çıkılmaz bir tüketim sarmalına hapsettiğini ortaya koymaktır. Nitekim "Örnek Aile" isimli bir ailenin günlük faaliyetleri üzerine inşa edilmiş bir filmin, kültür endüstrisi ve tüketim 1 emel.poyraz@marmara.edu.tr 2 harunozalpbdk@gmail.com Giriş En temel anlamı ile kişinin hissedilen bir ihtiyaca yönelik ürün ya da hizmet satın alması olarak ifade edilen tüketim kavramı, günümüze gelinceye kadar birçok aşamadan geçerek gelmiş ve evrimleşmiştir. Özellikle Sanayi Devrimi'nden bu yana egemen olan kapitalist sistem içerisinde, 20. yüzyıl'ın son çeyreğinden itibaren ekonomik bir olgu olmanın ötesine geçerek, sosyal ve kültürel bir olgu olarak da içerik kazanmıştır. Sanayi Devrimi'ne kadar insan kalabalıklarının üretimde faaliyet göstermesi esas iken, Sanayi Devrimi'yle birlikte gerçekleştirilmeye başlanan seri üretim, seri olarak üretilen malların seri bir biçimde tüketilmesini de elzem kılmıştır. Bu da küresel ekonomiye yön veren güçlerin, kitleleri tüketime yönlendirme çabasına sürüklemiştir. Böylece, kapitalist ekonominin ve şartların zorlamasıyla küresel sistemde reklamcılık, halkla ilişkiler ve pa...
Tongue squamous cell carcinoma (TSCC) is known to be the most malignant cancer type amongst other oral cancers with increasing incidence and mortality rates in the past five years. Since the life expectancy for TSCC patients is limited and the current chemo-radiotherapy treatments are not curative, novel biomarkers are urgently needed. As many other solid tumors, TSCC has a heterogeneous cancer cell population, which includes a small subpopulation identified as cancer stem cells (CSCs) that are considered as the driving force for tumor initiation, development, spread, recurrence, and resistance to chemoradiotherapy. Although the underlying molecular mechanisms of how CSCs are involved in the carcinogenesis are not completely understood, scientists and clinicians aim to utilize those cells as therapeutic tools in fight against different cancer types including TSCC. Here, we reviewed and summarized important findings and the most current literature to shed light on the potential of cancer stem cells markers in TSCC. Possible functions of CSCs biomarkers in TSCC pathogenesis during cancer initiation, progression, invasion or metastasis are also summarized.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.