This article compares the findings of two surveys of the Turkish marketing academia undertaken in 2007 and in 2016. As a follow up replicating Erdogan and Uzkurt's study (2007), this 2016 study aims to reveal the current status and problems of the marketing academia in Turkey as an emerging country, by adding a longitudinal dimension. The same questionnaire was used for both surveys carried out. The data collection procedure included both an online survey and a drop-and-collect survey, with the participation of faculty members with all types of academic titles working in the Turkish marketing academia. 108 and 132 usable questionnaires were collected in 2007 and 2016, respectively. The research findings indicate that the problems experienced have remained fairly similar in almost all dimensions, while the publication performance has increased during this period. The findings about research and teaching interests indicate that marketing academics primarily concentrate on such fields as consumer behavior, marketing research and marketing strategy. The teaching and research interests have also differed depending on global trends and changes in tenure standards in the Turkish marketing academia. Another key finding regarding the issues of the field, with vital implications for marketing education, is the perceived gap between marketing theory and practice. The fundamental issue related to education is cited as the decreasing student proficiency in Turkey.
Bu çalıĢmanın amacı, engelli ve engelli olmayan yüzücülerin kendini sabotaj ve benlik saygısı düzeylerinin incelenmesidir. AraĢtırmanın evrenini 2019 yılı Bedensel Engelliler Türkiye ġampiyonası'na katılan yüzücüler ile Çorum ilindeki kulüplerde yarıĢan lisanslı yüzücüler, araĢtırma grubunu ise 64 engelli ve 138 engelli olmayan yüzücü (n=202) oluĢturmaktadır. Gerekli etik kurul izni ve katılımcıların yazılı onamları çalıĢma öncesinde alınmıĢtır. Verilerin toplanması için kiĢisel bilgi formu, Rhodewalt'ın (1990, s. 69-106) geliĢtirdiği ve Türkçe uyarlaması Akın (2012, s. 176) tarafından yapılan "Kendini Sabotaj Ölçeği (KSÖ)" ile Rosenberg'in (1965, s. 16-38) geliĢtirdiği ve Türkçe'ye TukuĢ (2010, s. 44-45) tarafından uyarlanmıĢ olan "Benlik Saygısı Ölçeği (BSÖ)" kullanılmıĢtır. Veriler normal dağılım göstermediğinden, gruplar arasındaki farkların incelenmesi için Mann-Whitney U ve Kruskal-Wallis H testleri kullanılmıĢtır. Korelasyon analizi için ise Spearman rho katsayısından faydalanılmıĢtır. Ġstatistiksel analizlerin sonuçlarına göre, engelli ve engelli olmayan yüzücülerin KSÖ ve BSÖ puanları arasında anlamlı bir fark olmadığı bulunmuĢtur. BSÖ ve KSÖ puanları arasındaki iliĢki incelendiğinde, engelli yüzücülerin BSÖ puanları ile KSÖ puanları arasında orta düzeyde negatif yönlü bir iliĢki olduğu, engelli olmayan yüzücülerde ise bu iliĢkinin zayıf düzeyde olduğu bulunmuĢtur. Engelli sporcuların BSÖ puanlarının yüksek olduğu ve spor yapmanın engelli yüzücülerin KSÖ puanlarını olumlu etkilediği sonucuna ulaĢılmıĢtır. Engelli bireylerin benlik saygısı düzeylerinin yükseltilmesini sağlamak amacıyla spor yapmaya teĢvik edilmelerinin ve desteklenmelerinin faydalı olacağı değerlendirilmektedir.
In this study, the moderator role of perceived match-up between the celebrity and the product on the effect of identification on the attitude towads ad and purchase intention was examined. The research model was tested on the sample collected from 513 participants over the age of 18 on Facebook. Analyzes carried out using SPSS and AMOS indicated that wishful identification has an effect on attitudes towards advertising, while the perception of similarity based on belief, attitude, value like criteria has no effect on the any of the variables. It has also been revealed that the most of the coefficients significantly increased in the high celebrity-product match-up condition. Attitude towards the brand is also the main indicator in the purchase intent.
ÖzetGünümüz rekabet ortamında küreselleşme ve dış kaynak kullanımı, işletmelerde tedarikçi seçimini önemli bir ortaklık konusu haline getirmiştir. Rekabet üstünlüğü açısından işletmeler, iş birliği içinde olduğu tedarikçiden; gerekli hammadde ve malzemelerin zamanında ve etkili bir şekilde sağlanmasını istemektedir. Üreticilerin rekabetçi pazardaki taleplerinin artmasıyla daha da karmaşık hale gelen tedarikçi seçim süreci; çok sayıda alternatif tedarikçi ile bu tedarikçilerin performanslarının değerlendirilmesinde niteliksel ve niceliksel pek çok kriteri içermesi nedeniyle çok kriterli bir karar verme problemidir. Bunun yanında tedarikçi performansları hakkında bilgi eksikliği veya bulanıklık bulunması, bu sürecin doğasında belirsizliğe-griliğe neden olmaktadır. Bu çalışma, tedarikçi seçim süreci için analitik hiyerarşi süreci (AHP) ve gri ilişkisel analiz (GİA) yaklaşımlarını birleştirerek seramik sektöründe değerlendirmek üzere yapılandırılmış entegre bir karar modeli sunmayı amaçlamaktadır. Çalışmada, tedarikçi değerlendirme ve seçim sürecinde kullanılabilecek, sektöre özgü kriter ve alt kriterlerden oluşan bir AHP Modeli geliştirilmiştir. Modelin çözümü, AHP ile tedarikçi seçim kriterleri ağırlıklarının hesaplanması ve GİA yardımıyla da alternatif tedarikçilerin değerlendirilmesi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın temel amacı, özellikle seramik sektörü için alternatif bir tedarikçi seçim modeli geliştirmek; belirsiz ve yetersiz verilerin olduğu koşullar altında bir çözüm sunmaktır. Ayrıca tedarikçilerin değerlendirilmesi ve seçilmesi sürecinde modelin, seramik sektöründe faaliyet gösteren işletmelerde bir karar destek aracı olarak kullanılması hedeflenmektedir. Böylece satın alma sürecindeki riskleri azaltıp, tedarikçiler ile uzun vadeli, karşılıklı değer yaratmaya odaklanan ve güvenilir ilişkilerin kurulması sağlanacaktır. Çalışmanın, tedarikçi seçim sürecinde fazla vakit ve maliyete katlanmadan; güvenilir, yansız ve bilimsel sonuçlara ulaşılması adına, seramik sektöründeki işletmelere ve bu alandaki literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Appendiceal mucocele is known a mucinous neoplasia of the appendix. It’s etiology is not clear. For last 30 years it’s incidence has increased to 2,8 cases/million person from 0,6 cases per million. Even if different classification has been made over the years, WHO and AJCC classifications are frequently used. Objective: The aim of this study was to find the pathologically performing the discrimination between LAMN and HAMN in the extracted specimen and how much the scattering mucin influenced the surgery and patients’ follow-up. Material and Methods: Patients and Centers: In two different hospitals between 2012-2020, the patients admitted to the emergency department and diagnosed as acute abdomen were evaluated retrospectively. All patients were accepted in the emergency clinic and operated then followed in the general surgical clinic. The appendiceal mucocele diagnosis was based on perioperative observation of mucinous distention or mucin dissemination. After obtaining specimens, the type of the mucinous neoplasm of appendix diagnosis and assessment was made by histopathological investigation. Results: Appendix mucocele was detected in 19 of 2974 patients included in the study. Two additional patients had advanced pseudomyxoma peritonei (PMP) after previous appendectomy. 11 of the patients (52.4%) were female. The mean age was 63.8 years. The appendix was evaluated preoperatively as enlarged in fourteen patients. In 1 patient, this condition was belonging to the ovary. Adeno cancer in one patient and PMP in 2 patients were clinically detected. Histopathologically, the appendix size was 37.1x71.9 mm. Sixteen of the patients were reported as LAMN, 2 as HAMN, 1 as adenocarcinoma and 2 as PMP. The leukocyte, carcinoembryonic antigen (CEA) and CA 19-9 levels of the patients were found to be significantly higher than normal. The patients were followed up for an average of 30.2 months. Early postoperative complications were seen in 5 patients. Complications evaluated late were seen in 8 patients. Recurrence was detected in one of the patients during the follow-up. The average survival rate was 36.7 months, although it was slightly higher in women. While the effect of leukocytosis, CEA, CA 19-9 on mortality was not significant, but tumor size was (p<0.05). This study has a few limitations. These are the small number of patients, the retrospective evaluation of the patients, and the relatively short follow-up time. Conclusion: In this study, we found mucocele more frequently than seen in the literature. Histopathologically, low grade mucinous neoplasia (LAMN) was often encountered. Mucocele with acellular mucin scattering were also seen in approximately 20% of the patients. After simple appendectomy, no recurrence was observed during the follow-up. The leukocyte count, tumor markers, and tumor size were evaluated in terms of their effects on postoperative morbidity and mortality. The tumor size had a negative effect on survival only. Finally, the simple appendectomy operation was considered suitable for the treatment.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.