Bu çalışma, ‘bilinçsiz önyargı’ kavramına ilişkin psikoloji, sosyal psikoloji ve kısmen sosyolojideki literatüre bağlı olarak bilinçsiz önyargı olgusu ve kavramı hakkında güncel gelişme ve tartışmaları ele almayı amaçlamaktadır. Bilinçsiz önyargı, kavramın adının da açıkça işaret ettiği üzere insanların önemli bir kısmının farkında olmadığı olumsuz bir kavram ve olgudur. Bu yanıyla da insanlar arası ilişkiler ve toplumsal yaşamdaki ilişkilere olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bu nedenle bu çalışma bilinçsiz önyargı hakkında farkındalık oluşturmaya ve insanların daha nesnel görüşlere sahip olabilmelerine katkıda bulunmayı da amaçlanmaktadır. Bilinçsiz önyargı, karar vermede yaşanan sistematik hata olarak tanımlanmaktadır. Çoğu durumda, kişi mevcut bilgileri anlamlandırmaya çalışırken önyargılı hale gelebilir. İnsanların bazılarının önyargılarından habersiz olduğu söylenebilir. Günümüzün karmaşık dünyasında, insanlar aynı anda işleyemeyeceği birçok bilgiye maruz kalmaktadır. Bu nedenle, karar verirken doğal olarak zihinsel kısa yollara başvurmaya eğilimlidir. Bilinçsiz veya örtük önyargı, farklı teorik yaklaşımlar etrafında açıklanmıştır. Sistem 1 ve 2, beynin nasıl yavaş ve hızlı kararlar aldığını gösterir. İkili tutum modeli ise, insanların aynı konuda hem örtük hem de açık tutumlarını nasıl geliştirdiklerini göstermektedir. Son olarak, sosyal kimlik teorisi, bireylerin olumlu özellikleri kendi iç gruplarıyla nasıl ilişkilendirdiğini ve olumsuz kalıp yargılarını da dış gruplarla nasıl ilişkilendirdiğini göstermektedir. Bilinçsiz önyargılar, toplumsal yaşamın farklı alanlarında kendisini dışavurabilmektedir. Kavram hakkındaki araştırma ve tartışmalar, olumsuz çağrışımların ve klişelerin okullarda, işyerlerinde, sağlık hizmetlerinde, siyasette ve hukuk alanında nasıl ve ne biçimlerde ayrımcılığa işaret ettiğini göstermektedir.
Bu çalışma, günümüzde benliğin ve mahremiyetin sosyal medya ve ağlardaki sunumu sorunsalını ele almaktadır. Bunu yaparken Ervin Goffman"ın sunduğu kuramsal ve kavramsal çerçeveden yararlanmaktadır. Bu bağlamda çalışma, günümüzde benliğin ve mahremiyetin sosyal medya ve ağlardaki sunumu ile gerçeklikteki halleri arasında önemli farklılıklar ve gerilimler olduğunu savunmaktadır. Çalışma, sosyal medya platformlarının ve kullanıcılarının benliklerini başkalarına sunma arzusu içinde olduklarını göstermektedir. Bu arzuyu karşılama doğrultusunda insanlar kendilerini çevrim içi dünyalardaki benlikleri ile "gerçek dünya"daki benliklerini sunarken sıklıkla manipülatif stratejiler izlemektedirler. İnsanın sosyal davranışlarının ve sosyal ilişkilerinin sonucu olarak, daha geniş toplumsal çevreler tarafından kabul görme ve takdir edilme ihtiyacından kaynaklanan iyi ve olumlu izlenimler yaratma niyeti, bireylerin benliklerini çevrimiçi ortamda en uygun şekilde sunma taktiklerini kullanmalarına yol açabilmektedir. Sosyal ağlar, bu hedeflere ulaşmak için benlik sunumları için oldukça çeşitlenen seçenekler sunmaktadır. Ancak bu her zaman istenilen sonuçlara ulaşılmasını sağlamamakta ve istenmeyen olumsuz izlenimler edinilmesi gibi sonuçlara yol açabilmektedir. Bu durum hem bireysel hem de toplumsal ilişkilere ve etkileşimlere zarar vererek yanılsamalar üzerine kurulu bir yaşam sürdürülmesine neden olmaktadır.
Bu çalışmada etnografik bir araştırma yaparken, araştırmanın her aşamasında karşılaşılabilecek kuramsal ve pratik sorunlar ele alınarak, bu sorunların nasıl aşılabileceğine ilişkin bazı değerlendirmelere yer verilmiştir. Bu amaçla, ilk olarak etnografik bir araştırmada metodolojik sorunlara odaklanılarak, veri toplama araçlarının seçimi, geçerlilik ve güvenilirlik konularındaki temel sorun alanlarına işaret edilerek, metodolojik ikilemlerin üstesinden gelebilmek için nasıl bir yol izlenebileceği üzerine değerlendirmeler yapılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde etnografik bir araştırmada karşılaşılabilecek etik sorunlar ve bunları aşmaya yönelik pratiklere odaklanılarak, etik ilkelerin sahada şekillenen özgül dinamikleri incelenmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümü etnografinin en can alıcı aşaması olan sahaya giriş sorunlarına ayrılmıştır. Sahaya girişte karşılaşılabilecek bazı engellere işaret edilerek, topluluğun pratikteki dünyasına girmek ve kabul edilmek, hedef toplulukla bütünleşmek, dışarıdan biri olarak grubun güvenini elde etmek ve gündelik yaşamı birlikte geçirmek için araştırmacının mücadeleci, dayanıklı, dikkatli ve titiz olmasını mümkün kılacak pratiklere vurgu yapılmıştır. Bir sonraki bölümde, sahadaki pratik sorunların önemli bir boyutu olarak araştırmacının etnografik bir araştırmada sahip olması gereken iletişim becerileri bahsinde, araştırmacıların iletişime açık, güven verici ve samimi bir ilişki kurma becerisine sahip olmaya dikkat etmesi gerekliliği tartışılmıştır. Bu kapsamda, araştırmacının içine girdiği topluluğun kültürel bağlamı ve dinamikleri üzerine ayrıntılı bir çalışma ile yerli anlamları keşfedebileceği üzerinde durulmuştur. Son olarak, etnografik bir araştırmanın belki de en önemli safhası sayılabilecek metinselleştirme sürecinde; saha notlarının tutulması, anlatı inşası ve nihayet araştırmanın raporlaştırılması konusundaki temel sorun alanları ve olası pratik çözümler analiz edilmiştir.
NurettinTopçu: As an Anti-Modernist Intellectual Against the Radical Republican Modernism Yaşar Suveren ÖzetNurettin Topçu Kemalist modernizme yönelik muhalefetin önde gelen entelektüel figürlerindendir. Aktif siyaset içerisinde yer almak istese de esas etkinliğinin fikir üretimi olduğu söylenebilir. Bu çalışmada, cumhuriyetçi modernleşme sürecine, onun vaz ettiği modernlik tasarımına ve bu tasarı-mın siyasal, toplumsal ve kültürel pratiklerine yönelik felsefi ve siyasal bir direnç/muhalefet geliştirdiği söylenebilecek ayrıksı bir düşünce adamı olan Nurettin Topçu'nun, sözü edilen 'ayrıksı' konumu ve bu 'ayrıksılık'ın nitelikleri üzerinde durulmaktadır. Türk sağ siyaseti ve muhafazakâr çevrelerince 'hüsn-ü kabul' gören ve taltif edilen bir düşünce insanı olmasına rağmen, bu kabul ve taltifle tezat oluşturacak bir biçimde Topçu'nun sözü edilen siyaset ve çevrelerde 'tutunum' sağlayamamış bir entelektüel olduğu söylenebilir. Bu çalışmada Topçu'nun sözü edilen tutunumsuzluğunu açıklayabilmek için Karl Mannheim'ın ideoloji ile ütopya arasında yaptığı ayrımdan kalkılarak hareket edilmektedir. Makalede Topçu, Mannheimcı bu ayrım göz önünde bulundurulduğunda, öne sürdüğü fikirler ve bunların vazettikleri itibarıyla 'ideoloji'den ziyade bir 'ütopya'nın, 'muhafazakâr bir ütopya'nın savunusunu yapmaktadır ve tutunumsuzluğunun temelinde de bu yatmaktadır.
scite is a Brooklyn-based organization that helps researchers better discover and understand research articles through Smart Citations–citations that display the context of the citation and describe whether the article provides supporting or contrasting evidence. scite is used by students and researchers from around the world and is funded in part by the National Science Foundation and the National Institute on Drug Abuse of the National Institutes of Health.
customersupport@researchsolutions.com
10624 S. Eastern Ave., Ste. A-614
Henderson, NV 89052, USA
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
Copyright © 2025 scite LLC. All rights reserved.
Made with 💙 for researchers
Part of the Research Solutions Family.